“Fetihnâme”: Müslüman devlet başkanlarının bir yerin fethinden sonra, Rabbine hamd ederek sevincini dost devlet başkanlarıyla paylaşmak, düşman devlet başkanlarının yüreğine korku salmak için yazdığı mektuba denir.
Tercümesini sunduğumuz bu metin, Fatih Sultan Mehmet’in, Mısır azizi Esbal (İnal) Şah’a yazdığı Fetihnâmedir.
Ünlü tarihçi Mehmet Mazhar Fevzi efendi “Haber-i Sahih” isimli üç ciltlik eserinde, Arapça orijinalini on sayfa halinde yayınlamış. (sayfa 291-300 Şark matbaası 1291)
Bu on sayfayı iki sayfada Türkçe’ ye özetlemiş.
Ahmet Muhtar Paşa “Feth-i Celil-i Konstantıniyye” isimli eserinin 289–290 nci sayfalarında Arapça ve Türkçe özetleyerek vermiş.
Öyle zannediyorum ki, mektubun (giriş kısmı hariç) tam metninin tercümesi ilk defa tarafımızdan sunulmaktadır.
Ben bu tercemeyi, Mayıs 1991 yılında Yörünge dergisinde, Cuma dergisi 28 Mayıs1993 sayı 148 ve 28 Mayıs Pazartesi 2001 tarihli Milli Gazete’de yayınladıktan sonra, Üniversitede Öğretim Üyesi olan bir dostum, bu “Fetihnâme”nin, Prof. Dr. Ahmet Ateş bey tarafından terceme edildiğini ve İst. Ünv. Ed. Fak. Tarih dergisi cilt 4 sayı 7, tarih 1953 de yayınlandığını haber verdi ve dergiyi de getirdi.)
Mektubu tercüme etmekteki gayem, tarihi bir vesikayı yayınlamaktan ziyade, Müslüman mektup yazarken, makale yazarken konferans verirken, “Sezar’ın yaptığı, Çiçero’nun dediği, Aristo’nun söylediği, Konfüçyüs’ün buyurduğu gibi” cümleler kullanmak yerine, Allah (c.c.) ın dediği, Peygamber efendimizin yaptığı, Hazreti Ali’nin (r.a.) vurduğu gibi cümleler aktararak konuşmaya veya makale yazmaya örnek olması içindir.
İyi bir ailede yetişen Müslüman, domuzu görünce nasıl içi dışına çıkıyorsa, bir Müslümanın, saldırgan, katil, sömürücü, işgalci kafirleri görünce, daha fazla ikrah edip içinin dışına çıkması gerekir.
Çünkü Rabbimiz, imanla gönlümüzü süslemiş, küfrü, fasıklığı ve isyanı kerih göstermiştir. (Hucurat suresi
Fatih Sultan Mehmet Konstantıniyye halkından, Tekfurlarından ve papazlarından bahsederken, “Pis, alçak, mel’un, inat” kelimelerini öylesine kullanmış ki, sanki onları görünce içi dışına çıkacakmış gibi geliyor.
Ve İstanbul’u onlardan temizlediği için Allah’a hamd ediyor
FATİH’İN FETİHNAMESİ
İstanbul’un fethinden sonra Fatih, Mısır, İran devlet başkanlarına ve Mekke Emirine fethi müjdelemk için yazdığı FETİHNAME’nin tercemesidir.
Fetihnamenin girişinde, Fatih’in uzun unvanları, adı, sanı ve lakapları buraya alınmamıştır.
FÂTİHİN FETİHNÂMESİ METNİ
“Allah yolunda cihad yapmak,
وَلَا يَخَافُونَ لَوْمَةَ لَائِمٍ
“Ayıplayanların ayıplamasından korkmamak (Maide süresi ayet 54) şanlı ecdadımızın güzel adetlerinden idi.
Biz de, o adet üzere yürüyor ve o gayelerle Allah (c.c.) ın
قَاتِلُوا الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَلَا بِالْيَوْمِ الْآَخِرِ
“Allah’a ve ahirete iman etmeyenlerle harp ediniz” (Tevbe 29) sözüne sarılarak, Peygamber (s.a.v.) in
أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ مَا اغْبَرَّتْ قَدَمَا عَبْدٍ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَتَمَسَّهُ النَّارُ
“Kimin ayağı Allah yolunda tozlanırsa Allah o kişiyi cehenneme haram kılar” (Buhari, Cuma 18, Cihad 16, Tirmizi Fezail 17, Nesai Cihad 9, Müsned-i Ahmet 3/267,478, 5/225,226,6/444) hadisine tutunarak devam ediyoruz.
Bizim bu yılki arzumuz: Allah (c.c.) ın ipi olan Kur’an’a sarılarak, her şeyi bilen Melik’in fazlü keremine tutunarak,
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا قَاتِلُوا الَّذِينَ يَلُونَكُمْ مِنَ الْكُفَّارِ وَلْيَجِدُوا فِيكُمْ غِلْظَةً وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ
“Sizin yakınınızda olan kafirlerle harp edin” (Tevbe süresi ayet 123) emri üzerinde toplanarak, İslam’da farz olan gaza (harp) görevini yerine getirmektir.
(Allah bu yılın tamamında bereket ve nimetlerini bol eylesin)
İslam memleketlerinin ortasında kalan, kâfirliğiyle öğünen, içi küfür ve fitne fücurla dolu olan şehri fethetmek için karadan ve denizden mücahitlerle gazi askerlerimizi donattık.
İslam dünyasının ortasındaki bu küfür merkezi,
(Şiir):
“Sanki sevgilinin gül yanağındaki çıban gibiydi.
Sanki o, dolunayın ortasındaki kara leke gibiydi.”
Bu şehir ulaşılması zor, zafer takları yüksek, binaları sağlam, içi müşrik savaşçılarla doluydu. (Allah hepsini yardımsız bıraksın)
İman ehline karşı kibirleniyor, Rodos, Venedik, Katalan, Ceneviz gibi batıdaki adalardan ve diğer müşrik ve korsanlardan yardım alıyorlardı.
Art arda dizilmiş düzenli kaleler, surlar ve burçlarla korunmuş bir şehir.
Yüce ecdadımız, Allah yolunda hakkıyla cihat etmelerine rağmen zafere ulaşamadılar ve bir şey elde edemediler.
Burası bütün dünya dillerinde Konstantiniyye diye meşhur olan büyük bir kaledir.
Peygamber (s.a.v.) in sahih hadislerinde bahsettiği şehrin burası olması uzak değildir.
Peygamber (s.a.v.) buyurmuştur:
فَيَفْتَتِحُونَ قُسْطَنْطِينِيَّةَ فَبَيْنَمَا هُمْ يَقْتَسِمُونَ الْغَنَائِمَ قَدْ عَلَّقُوا سُيُوفَهُمْ بِالزَّيْتُونِ
“Onlar Kostantıniyye’yi fethederler. Kılıçlarını zeytin dallarına asarlar da, ganimetleri taksim ederler.” (Müslim, Sahih, K. Fiten, Babü fethi Kostantıniyye, İbni Hıbban, Sahih, K. Tarih, Bab 9, Hadis no 6813)
Bu hadis ve diğer meşhur hadislerin bahsettiği bir tarafı kara, bir tarafı deniz olan şehirdir.
Biz, Allah (c.c.) ın
وَأَعِدُّوا لَهُمْ مَا اسْتَطَعْتُمْ مِنْ قُوَّةٍ
“Onlar için gücünüz yettiğince hazırlık yapın” (K.Kerim Enfal 60) emrine uygun olarak yapılması gereken bütün hazırlığı mancınık, top, gülle, taş, berk ve ra’d gibi tüm silahları kara tarafından hazırladık.
Denizde dağlar gibi görünen içi dolu gemileri deniz tarafından hazırladık ve 857 (1453) yılı görünen Rabiulevvel ayının yirmi altısında hücum ettik.
Şiir:
“Kendime dedim: “Çalış. Bu an çalışma anıdır.
Gayret et ve bana yardım et. İşte bütün arzu ettiğim budur.”
O kafirler, Allah’ın hak dinine her çağrılışta küfürlerinde ısrar ettiler, kibirlendiler ve kafirlerden oldular.
Onları çepeçevre kuşattık. Karşılıklı harb ettik, öldürdük, öldürdüler. Aramızdaki harp, elli dört gün gece ve gündüz sürdü.
Şiir:
“Allah’ın yardımı ve fethi geldiğinde, (K. Kerim Nasr süresi ayet 1)
Kişiye işlerin en zoru da en ateşlisi de kolay gelir.”
Yirmi Cemaziyel evvel (Cumadel ula) in Salı günü, yıldızların şeytanların üzerine saldırdığı gibi, Kostantıniyye üzerine hücum ettik.
Sıddık Ebubekir’in hikmeti, Faruk Ömer’in adaletinin bereketi, Haydar Ali’nin vuruşu gibi bir vuruşla Allah, Kostantiniyye’yi Osman oğullarının emrine verdi.
Güneş doğudan doğmadan Allah fethi bize lütfetti.
سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ
“Yakında o topluluk bozguna uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklar. (Kamersüresi ayet 45)
İlk önce başı kesilip öldürülen, onların inad ve lanetli Tekfurudur.
Ad ve Semud kavmi gibi helak edildiler.
Azap melekleri onları aldı ve cehenneme doldurdu. Orası ne kötü bir yerdir.
Öldürülenler öldürüldü geri kalanlar esir edildi. Hazinelerine el konuldu.
Altınları ve defineleri yerlerinden çıkarıldı.
هَلْ أَتَى عَلَى الْإِنْسَانِ حِينٌ مِنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُنْ شَيْئًا مَذْكُورًا
“Onlara öyle bir zaman geldi ki, sanki daha önce hiçbir şey değillermiş gibi oldular” (İnsan süresi ayet ayet 1)
فَقُطِعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذِينَ ظَلَمُوا وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
“Zulmeden toplumların sonu kesildi. Alemlerin Rabbine hamdolsun” (En’am süresi ayet 45)
وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ بِنَصْرِ اللَّهِ يَنْصُرُ مَنْ يَشَاءُ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيم
“O gün müminler Allah’ın yardımı ve zaferiyle sevinirler. Allah dilediğine yardım eder.” ( K. Kerim Rum süresi ayet 4-5)
Maddi ve manevi pislikler içinde olanlara karşı zaferi elde edince,
Kiliseleri papazlardan temizledik.
Oralardan çanı da, haçı da çıkarıp attık.
Puta tapanların tapınaklarını ehli İslam’ın mescidleri yaptık.
Buralar Padişahın sikkesi, İslam’ın hutbesiyle şereflendiler.
فَوَقَعَ الْحَقُّ وَبَطَلَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
“Hak meydana çıktı ve onların yaptıkları boşa gitti.” ( A’raf süresi ayet 118)
Daha sonra Kostantiniyye’nin Kuzeyinde, Haliç’in kenarında Cenevizli’lere ait bir kale vardı. Bu kaleye “Galata” denirdi. Kostantıniyye’ye bitişikti ve içi alçak müşriklerle doluydu.
Biz Kostantıniyye’yi kuşatınca, Galata ahalisi bize geldiler. Antlaşma yaptılar. Antlaşmalarını yenilediler. Biz de onlara, Konstantıniyye’ye yardım etmemek şartıyla oldukları gibi kalmalarını söyledik. Şartlarımızı kabul ettiler. Emrimize itaat ettiler.
“Allah (c.c.) bu kulunda, saltanat koltuğunun kanununu düzenlemek, ülkeyi korumak ve gözümüz nuru Şeriatın farz kıldığı cihadı ihya gibi iki büyük mutluluğu toplayınca, bu kul saltanat ahkamının icrasıyla mübarek kıldığı mukaddes topraklara doğru yüceliklerin iftihar ettiği güzellikler hazinesi Emir Celaleddin Kabuni’yi hediye, esirler, köleler, kumaşlar ve diğerleriyle selam, dua ve sena dolu mektupla gönderdi.
(Allah onun dönüşüyle bizi rızıklandırsın)
Bir başka mektupla bunlar etraflıca açıklandı.
Hediyelerimiz bizim üzerimize düşene oranla, denize oranla damla gibi kalırsa da, hüsnü kabul göreceği umulur.
Allah, hilafet makamını öpmekle ve saltanatın güzel haberleriyle şereflenmeyi size kolaylaştırırsa (Allah o hilafeti adaletle ve zaferle gücünü artırsın.)
Temiz zatınızı sıhhat, selamet ve güzelliklerle mutlu bir şekilde karşılanacağınız umulur ve temenni olunur.
Allah zatınızın devletini, dini ve dünyevi yönden devamlı eylesin. Bizde sizin yüce makamınızı görmek, güzel meclisinizde bulunmaktan şeref duyarız.
O güzel yerlerin güzel dualarını bekleriz. Duaları Nebiyyi müctebanın bereketiyle kabul eden Allah’tır.
Selamların en güzeli ona olsun. Nimetleri için Allah’a hamd olsun, Salat, Muhammed (s.a.v.)e ve aline olsun.
Her şeyin doğrusunu bilen Allah’tır ve dönüş Onadır.”
Mektup burada sona eriyor.
“Münşeat’ı Feridun” 1/235 de bu mektup biraz değişik şekliyle verilmiş.
Kitabın kenarında Türkçe özeti de verilmiş.
Bu mektuba verilen cevap da verilmiş.
Bu “Fetih-nâme”nin bir benzeri de Mekke şerifine ve İran şahı, Cihanşah Mirza’ya yazılmış.
Kederde ve kıvançta bir olmayı bilmişler ve Dünyaya yön vermişler.
Feridun beğ: Sokollu’nun himayesinde Divan katipliğinden Nişancılığa kadar yükselen ve 1583 de ölen değerli bir devlet adamıdır.
Feridun beğin “Münşeat” ı, Sevgili peygamberimizin, Hz. Ebubekirin, Hz. Ömer’in, Hz. Osman’ın, Hz. Ali’nin, Osmanlı devletinin kurucusu Osman beyden üçüncü Murat’a kadar gelen sultanların yabancı devlet başkanlarına yazdıkları mektupları topladığı 1226 sayfadan oluşan iki ciltlik eseridir.
Kültür Bakanlığından veya Türk Tarih Kurumundan bu eserin Türkçe’ye kazandı