“Para, para, para” diyen ve batının iç dünyasının fotoğrafını dünyaya gösteren Napolyon’a, kendisini tedavi etmek için gelen doktor sorar: “Bu güne kadar kaç adam öldürdün?”
Napolyon cevap verir: “Seninki kadar değil”
İnternette, hastasını sevemediği için öldüren, hasta yakınlarına gıcık olduğu için öldüren, para karşılığı hastayı öldürüveren…doktorlarla dolu olaylar nakledilir.
Bunlar, okumuş insanlar. Yani iyi eğitim almış insanlar.
Eğitimli, liyakatli insanlar.
Hatta 250 hastasını öldürdüğüne inanılan, 15 hastasını öldürmekle suçlanarak müebbet hapse mahkum olan İngiliz doktor Harold Shipman, Hürriyet gazetesinin 03.01.2008 tarihli haberine göre Oxford Ansiklopedisinin “Mükemmel ve İyiler sayfasına girdiğini şöyle haber yapmıştı:
“İngiltere'de yüzlerce hastasına eroin enjekte ederek öldüren ve ömür boyu hapis cazasına çarptırıldığı hapishanede intihar eden Dr. Harold Shipman, Oxford Ansiklopedisi'nin ‘Mükemmel ve İyi'ler sayfasına girdi.”
Yalnız eğitim işi halletmiyor.
Uluslararası büyük çaplı soygunları, katliamları, kaçakçılıkları ancak eğitimli insanalr yapabilirler.
Uluslararsı hukukun her türlü dalaveresini vileceksin, hatta kanun yapıcılara destek vererek kanunu kendine göre çıkaracaksın, dilleri ve bilgisayaralrın her türlü numarasınından anlayacaksın.
21 Haziran 2018de yayınlanan bir haberde: “İngiltere’de 833 hastasını kasten öldürmekle suçlanan doktorun en az 456 hastasını öldürdüğü ortaya çıktı. Hastalarını aşırı doz ağrı kesici vererek öldürmüş” diye yayınlanmıştı.
Türkiye’de bütün hırsızların bir senede çaldığını üst üste toplasanız, eğitimli, etkili ve yetkili bir tek kişinin bir imza ile çaldığının yüzde birine yetişmez.
Onun için Rabbimiz ilk emrinde “Oku” dememiş.
“Yaratan Rabbinin adıyla oku” demiş. (Alak süresi ayet 1)
İman esasımızın birincisi ve olmazsa olmazı olan Kelime-i tevhidi bize öğretirken Rabbimiz:
فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ
“Bil ki Allah'tan başka (yaratan, yaşatan ve yöneten) ilâh yoktur…..” (Muhammed süresi ayet 47/19) buyuruyor.
Yani, Yaratanın, yaşatanın ve yönetenin Allah olduğunu bize haber verirken “Bil ki” diye başlıyor ve bir çok değerli imamlarımız tefsircilerimiz ve hadisçilerimiz, ilm,in imandan önce olduğunu imanın esaslarını da ilimle öğrendiğimizi haber vermişler ve bıu ayeti delil kılmışlar.
Yani, önce “Yaratanın adıyla okumaya başlanacak, ilim ve imanla dolan gönlün dışa edep süsüyle görünmesi esas alınmıştır.
Mehmet Akif Ersoy merhum, Konya’da iken bir köyün öğretmeni kovduğunu öğrenir ve hemen o köye giderek öğretmeni kovanları camide iyice bir azarlar.
Sonra Mestanlı dayının evine giderler ve orada Mestanlı dayı:
“Sen, oğul, ezbere çaldın bize akşam, karayı...
Görmeliydin o muallim denilen maskarayı.
Geberir, câmie girmez, ne oruç var, ne namaz;
Gusül abdestini Allah bilir amma tanımaz.
Yelde izler bırakır gezdi mi bir çiş kokusu;
Ebenin teknesi, ömründe pisin gördüğü su!
Kaynayıp çifte kazan, aksa da çamçak çamçak,
Bunu bilmem ki yarın hangi imam paklayacak?
Huyu dersen, bir adamcıl ki sokulmaz adama...
Bâri bir parça alışsaydı ya son son, arama!
Yola gelmez şehirin soysuzu, yoktur kolayı.
Yanılıp hoşbeş eden oldu mu, tınmaz da ayı,
Bir bakar insana yan yan ki, yuz olmuş manda,
Canı yandıkça, döner öyle bakar nalbanda.
Bir selâm ver be herif! Ağzın aşınmaz ya... Hayır,
Ne bilir vermeyi hayvan, ne de sen versen alır.
………..
………….
Kafa orman gibi, lâkin, o bıyık hep budanır;
Ne ayıptır desen anlar, ne tükürsen utanır.
Tertemiz yerlere kipkirli fotinlerle dalar;
Kaldırımdan daha berbâd olur artık odalar;
Örtü, minder bulanır hepsi, bakarsın, çamura.”
Ve Akif olması gerekeni söyler:
“Muallimim” diyen olmak gerektir îmanlı;
Edebli, sonra liyâkatli, sonra vicdanlı.”