İstanbul’dan Medine-i Münevvere'ye uçakla üç buçuk saatte giderken daralanlar var.
Elli yıl önce otobüsle gidenler, bir haftada varıyorlardı.
Bugün karayolu açık olsa, dört şoför arkadaş bir taksi ile gitseler ve sırayla şoförlük yapıp durmadan yol alsalar, namaz ve yemek molasıyla beraber, İstanbul’dan kırk saatte ancak varırlar.
Bundan sonra, doksan yaşında şehit olan Ebu Eyyub el Ensari Hazretleri’ni her ziyaretinizde bu yönünü de hatırlayınız.
İstanbul-Medine arası 2.905 (iki bin dokuz yüz beş) kilometre.
Osmanlı Türkiye’sinde yol boyu yapılan hanlar arasındaki mesafeler kırk kilometreye göre ayarlanmışlar.
Yani normal yaya, deve, at, eşek, katır yürüyüşüyle günlük kırk kilometre normaldir.
Buna göre Medine’den İstanbul’a konak yerlerinde geceleyip fazla eğlenmeden yürürlerse 72 günde İstanbul’a ulaşabilirler.
Eba Eyyüb el Ensari Hazretleri, yalnız değil, bir askeri birlikle geliyor.
Sayı çoğaldıkça hareket kabiliyeti azalır. Kaç günde geldiklerini ben bilmiyorum.
Hangi yolu izlediklerini de ben bilmiyorum ama bildiği şu ki Ashab-ı Kiram’ın hepsi Sevgili Peygamberimiz’in müjdesine kavuşmak istiyorlardı.
Hedef İstanbul’un havası, suyu, boğaz manzarası, tabii güzelliklerinden ziyade, Doğu Roma İmparatorluğu/Bizans’ın zulmünün yuvasının orası olması ve bu yuvadan etrafa yayılan teslis zehriyle insanlığın zehirlenmesinin önüne geçilmesiydi.
Bu dünyada kral, ordu ve çıkar çevrelerinin dışında kalan çoğunluğu meydana getiren halkın dünya zulmüne son vermek ahirette ebedi cehennemde yanmalarını engellemekti.
Nereden biliyoruz bunu?
Sevgili Peygamberimiz, Hazreti Ali’ye:
Sehl bin Sa’d (r.a.) haber veriyor, “Hayber’in (fethi günü) Nebi sallallahü aleyhi ve sellem, ‘Yarın bayrağı öyle bir adama vereceğim ki, fetih onun elleriyle gerçekleşecek. O, Allah’ı sever, Allah da, Rasülü de onu sever. O gece bayrağı hangimize verecek (heyecanıyla) geceyi geçirdik. Hepsi bayrağın kendisine verilmesini umuyordu. (Sabah olunca) Allah’ın Rasülü, ‘Ali nerede’ dedi. ‘Ali, gözlerinden şikâyetçi’ denildi. (Ali geldi) gözlerine tükürüğünden sürdü ve ona dua etti, hiç hastalık kalmamış gibi oldu ve bayrağı ona verince (Ali), ‘Onlar da bizim gibi Müslüman oluncaya kadar savaşacak mıyım’ diye sordu. ‘Yavaş ol, onların sahasına girinceye kadar git; onları İslam’a davet et ve Müslüman olunca onların neler yapması gerektiğini anlat, Ya Ali, senin tebliğinle bir insanın Müslüman olması, senin kızıl develere sahip olmandan daha hayırlıdır” buyurur. (Buhari, Sahih, K. Cihad, bab 143, K. Fezailü Ashab bab 4, Müslim, Sahih, K. Fezalü’s-Sahabe bab 4)
Hedef, İstanbul’un taşı, toprağı, boğazı, havası değil; üzerinde yaşayan ve etrafa şirk mikrobu yayan yöneticilerin Roma’dan Kudüs’e, Şam’a kadar her yerde insanlara köle muamelesi yapmaları, kendini özgür sayan Romalı askerlerin ve krala yakın duranlarında kralın kararlarının sınırları içinde görülmeyen kanunlarla sınırlı özgürlük hayatı yaşamalarına son vermek ve Allah’a kulluğa, Rasülü’ne ümmet olmaya davet için gelmişlerdi.
Günümüzde bu tür hizmetler yapılıyor mu?
Dünyamız boş değil.
Durumu orta halli olan bir dostum anlattı, “İslami cemaatlerden biri bana gelerek ‘Afrika’da bir mescid yapmak ister misin?’ dediler, ‘Ne kadar?’ dedim. Rakamı söylediler, verdim ve bir sene sonra mescidin açılışına götürdüler. Tabiata tapan animistlerden bir köyün tamamı, toplu halde Müslüman olmuşlar.
Caminin bitişiğine imam evi de yapılmış, açılışını yaptık.
Türkiye’den imamlık yapabilecek biri, eşiyle beraber oraya gitmiş, eşi kabilenin kadınlarına, kendisi de kabilenin erkeklerine mescitte ders veriyorlar” dedi.
Elli yıldır tanıdığım, makine ve elektriğin kullanımı konusunda elli yıllık deneyimi olan bir dostumun en az beş yıldır hayatı Afrika’da geçmekte.
Bütün İslami gruplar onu tanırlar ve o da hiçbir ayrım yapmadan, ücret de almadan onların işlerini yaptığı gibi her devlette yeni kurulan tesislerin teknik arızalarını tamir edecek bir aylık kurslarla her devlette birkaç ilde kurslar açarak o kurulan tesislerin çalışmasına katkıda bulunmaya çalışıyor.
Kendisi anlatmıştı, “Türkiye’den gidip susuz yerlerde kuyu açanların motoru arıza yaptığında onu çalıştıracak adam yok.
Ben onlara nerden arıza yapacağını ve nasıl düzeltileceğini öğretip geçiyorum.
Bir tornavidayla sıkıştırıvermekle çalışan motorlar, çalışmadan durmaya devam ediyor. Ben bunların kursunu parasız yapmaya devam ediyorum.
Mescitler, aynı zamanda kurs binalığı da yapıyorlar” dedi.