İstanbul’da her gün gidiş-geliş yolumun üzerinde
devamlı aynı yerde duran, para veren olursa alan, ama istemeyen biri vardı.
Saçı-başı, elbisesi kirli biriydi.
Yıllardır yıkanmadığı belliydi ve şişmandı.
Birkaç sene aynı yerde durdu. Gece nerede yatardı ben bilmiyorum.
Beş-altı yıl sonra onu orada göremedim. Yakınındaki
dükkan sahibine sordum, karşıda ayaküstü tezgahın sahibinin o olduğunu söyledi.
Nasıl olduğunu sorduğumda,
“Bir adam onu aldı hamama götürdü, yepyeni elbiseler
giydirdi. Eline o tezgahı verdi ve o da birkaç aydır işi götürüyor” dedi.
Parayı bilir mi diye ben de alış-veriş yaptım biraz
küsurlu alış yaptım ve fazla para verdim, paranın üstünü tam olarak verdi ve o
da bana “Tanıdın mı?” dedi. Başımı eğdim.
Hâlâ işine devam ediyor. Tanımayasınız diye yer ismi
vermedim.
Dünkü gazetelerden birinde “Dünyanın en kirli adamı”
diye bir başlık vardı.
Bu kirli adam, tam 65 yıldır yıkanmamış ve seksen beş
yaşındaymış.
Bu kirli adamın yakınına varmazsanız hiçbir kimseye
zararı olmamış.
Görüntü ve koku kirliliği en fazla çapı yüz metre bir
daireyi rahatsız eder.
Aslında o kirli adamın çevresinde bulunanların yapması
gerekirken yapmamalarının kiri o kirli adamdan daha fazla tehlikelidir.
Çevrenizde bu türden insanlara el atmak da bizim
görevlerimiz arasında.
Dünyayı kurtaracağız derken, kendi ten gemimizi
cehenneme batıracak delikleri kapatmak aklımıza gelmiyor.
Değerli merhum bir hoca efendi, İstanbul Müftisi Ömer
Nasuhi Bilmeni merhumu ziyarete gittiğini, ziyareti esnasında bir başka
ziyaretçinin gelip hoca efendiye kalın bir defter sunduğunu, ardından “Hocam,
acizane ben de bir ilmihal kitabı yazdım. Yayınlanmadan sizin okumanızı ve
yanlışlarımın düzeltilmesi için size getirdim” der.
Hoca efendi defteri rastgele açtı ve sayfanın başından
okumaya başladı, “Buradaki kelime 'Neces mi?' yoksa 'Necis mi' diye sorunca
defterin sahibi, 'Ne fark eder, ikisi de aynı kökten ve pislik manasına gelir'
deyince hoca efendi, defteri kapattı ve 'Yayınlama bunu' dedi” diye anlatmıştı.
Evet, Neces kelimesi de, Necis de aynı kökten ama biri
Necis dış kirliliği ifade eder, Neces ise manevi kirliliği ifade eder.
Hani ilmihal bilgilerimizin içinde tenimizi,
elbisemizi, ve namaz kıldığımız yerin necasetten temizlenmesine “Necasetten
taharet” diyoruz ya işte o.
Rabbimiz, “Neces” kelimesini,
“Ey iman edenler, şüphesiz müşrikler neces (pislik)
tirler. Onlar, bu yıldan sonra, Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer
fakirlikten korkarsanız, Allah dilerse yakında kendi lütfundan zengin
edecektir. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir. Hükmünde hikmet sahibi olandır.”
(Tevbe Süresi, Ayet 9/28) buyurur.
Bu ayet nazil olduğu seneden itibaren Sevgili
Peygamberimiz sağ iken ve o günden bu güne kadar 1389 yıldır 4 halife dönemi
Emeviler, Abbasiler, Fatimiler, Memlükler, Selçuklular, Osmanlılar ve şu andaki
Suudlular dışında Müslüman olmayan hiçbir insan alenen Mescid-i Haram'a
giremez.
Geçmişi bilemeyiz ama bugünün kafirlerinin kirinin
bütün dünyadaki evsiz, barksız, susuz, sahipsiz, akılsız, aç bi ilaç insanların
kirini toplasanız, günümüz kafirlerinden herhangi birinin şirk kirine denk
olamaz.
Öyle bir kir ki, dünyanın her tarafında kan
akıtıyorlar, gözyaşı döktürüyorlar, insanların ağıtlarından zevk alıyorlar, evi
yakılan, yerinden yurdundan edilen insanların göçlerini tartışma
toplantılarındaki sırıtmalardan anlıyoruz kirlerinin kokusunu.
Televizyonlar, gülün kokusunu şimdilik taşıyamıyorlar
ama bu kirli yöneticilerin kirinin kokusunu duyabiliyoruz.
İşte bunlara da el atmak ve Kur’an-i Kerim'in “En
büyük zulüm” (Lokman Süresi, Ayet 31/13) dediği şirk/kafirlik kirini,
“Eşhedü en La ilahe illallah ve Eşhedü enne Muhammeden abdühü ve rasülühü/Ben
şahitlik yaparım ki, Allah’tan başka yaratan, yaşatan ve yöneten yoktur. Ve
yine ben şahitlik yaparım ki, Muhammed, Allah’ın kulu ve rasülüdür” kelime-i
şehadetiyle temizlemeli.