Bütün maraton koşularına, seçilmiş koşucular katılırlar.
Bu koşuya, bu dünyayı teşrif eden, ergenlik çağında, aklı başında olan herkes katılabilir.
Yani şu anda aklı başında olan herkes katılabilir.
Rabbimizdir koşuyu başlatan:
“Rabbinizden bir mağfirete ve genişliği gök ile yer genişliği gibi olan, Allah'a ve peygam¬berlerine iman edenlere hazırlanan, cennete doğru ya¬rış ya¬pınız. Bu, Allah'ın dilediğine verdiği bir lütuftur. Al¬lah, büyük lütuf sa¬hibidir.” (Hadid Sûresi ayet 57/21, Al-i İmran Sûresi ayet 3/133)
Emrine uyarak asli vatanımıza kavuşmak için bu dünyada koşarak amel-i salihimizi yerine getirelim.
Oyalanmayalım, çünkü son durağımızı Rabbimiz haber verir:
“Son varış yeri Rabbinedir.” (Necm Sûresi ayet 53/42)
Sevgili Peygamberimiz, Abdullah bin Ömer’in omuzundan tutar ve,
“Bu dünyada sanki gurbetteki garipmiş gibi veya yolcu gibi ol” demiş.
Abdullah bu hadisi sanki şerh eder gibi hadisi dinleyene ve bize “Akşam olduğunda sabahı beklemeden görevini yap; sabah olunca da akşamı bekleme.
Sağlıklı iken hastalığına, hayatta iken ölümüne hazırlık yap” diyor. (Buhari, Sahih, K. Rikak, bab 3)
Yol, uzun ve tuzaklarla dolu.
En büyük düşmanımız olan nefsimizi içimizde sakladığımız gibi, kan damarlarımızda bile dolaşabilen şeytanımız da her durak yerlerimize tuzak kurmuş bekliyor.
“Tuzak” kelimesini ne zaman duysam veya okusam, hemen aklıma çocukluğumda kışın karlı günlerinde, kalbur, bir karış uzunluğunda çöp ve iple serçelere buğday tanesi gösterip kurduğumuz tuzak aklıma gelir.
Tane tutkunlar var oldukça, tutsaklık olur.
Nefsinin esiri olanlar, kardeşinin etini yemekten nasıl iğrenirlerse, zorla yedirmek isteyenlere direnirlerse işte Rabbimizin yasakladığı her şeyden iğrenmemiz gerekir.
Rabbimizin emrini yerine getirmeden en sevdiğimiz anne, baba, eş ve çocukların meşru isteklerini tutarken, onların gönlünü kazanmak için yaptığımız hizmetten zevk aldığımız gibi, o sevdiklerimizi ve sevgimizi, zevk alma hissimizi yaratanın emirlerini yerine getirirken onlardan daha fazla tat, tatmin, sükûn, haz almaya çalışalım.
Bizimkisi tutkunluk değil, muhabbettir.
Tutkunluk, geçici zevk tuzağının tutsağı olmaktır; aşk değildir.
Tutsaklığa koşanlar oldukça, tuzaklar, faka basmalar olur, pusular kurulur.
Gittiğimiz her yere nefsimiz de bizimle beraber geldiğinden dünyada tuzaktan arındırılmış yer yoktur.
Ka’be’nin içine girsek, nefsimiz de bizimle beraberdir ve bir kötülük düşünüp bize sunmaktadır
Sekiz milyar insan, nefis taşıyor.
Sekiz milyar insan, servet, şehvet, şöhret, saltanat peşinden koşuyor.
Dünyanın en kalabalık koşusunu yapıyoruz.
Biz, Rabbimizin tutsağı olursak, bütün tuzaklardan O, bizi korur ve kurtarır.
Faka basmamak, tuzağa tutulmamak, kapana kapılmamak için bütün tuzakları kuran politikacıları, servet sahiplerini, gönül alıcıları yaratanın çizdiği yoldan ayrılmamaya dikkat edelim.
Kur’an kursuna gittikten sonra serçeye tuzak, balığa olta atmadım; kimseye tuzak kurmadım ama nefsimin tutsağı olmaktan da bir türlü kurtulamadım.
Tenim, ruhumun zindanı oldu.
Nefsim zindancı başı.
Gönlüm, zindandan çıkmak için gece-gündüz nefsimle savaşta.
Belki bu da bizim için rahmettir.
Hani tenimizde faydalı mikroplarla zararlı mikropların savaşması ten ülkemizin sağlıklı olması içinmiş ya; işte nefsimizle gece-gündüz savaşımız da bizim ten ve canımızın cennete kadar varan ufkumuzun açılması içindir.
Makamın kudretini, karşı cinsin güzelliğini, paranın saltanatını görünce nefsimizin attığı her bir adım, bizim için tuzaktır.
Dikkatli olalım; nefsimize güvenmeyelim. Nefsimizi yaratan Allah celle celalühün kurallarına uymaya çalışalım.
O’nun kurallarına aykırı söyleyen, fısıldayan, danışmanlık yapan, dost gibi görünüp akıl vermeye kalkanların hepsi, kim olursa olsun bizi sapıtmakla meşgullerdirler.
Her işe başlarken, Euzü ve Besmele çekmemiz, işte onların saptırıcı sözlerinin şerlerinden Allah celle celalühün gösterdiği hayırlara sığınma işlemidir.
Yolun altındaki elektrik telleri bozulup su ile buluşunca görünmeyen tuzak olur ve yağmur suyuna dalanları öldürdüğü gibi, bizi fikirleriyle aydınlatmakta olanlar da, bazı vaatler veya tehditler karşısında dayanamaz ve bizim aydınlık yolunuzu karartır ve düşmanınızı dost gibi tanıtır.
Onun için:
“Allah’ım, Senin sevgini istiyorum, Seni sevenin sevgisini istiyorum, Senin sevgine beni ulaştıracak amel/eylem istiyorum” diyelim ve amel/eylem içinde olalım.
(Tirmizi, Sünen, K. Daavat, bab 74, Hakim, Müstedrek 1932 no’lu hadis, ve diğer hadis kitaplarında da bir iki kelime değişikliğiyle aynı dua rivayet edilmiş.)