Mahmut Toptaş
Dinimizde eve kapanmak yok. Ev veya Manastıra çekilip tek başına, ömür boyu yalnız Allaha ibadet de yok.
“Yok” değil yasaktır.
Gücümüz oranında toplum içinde doğruların yanında yardımcı olmak, yanlışların yanında doğruyu gösterici olmakla görevlendirilmişiz.
Rabbimiz şöyle buyurur:
كُنْتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَلَوْ آَمَنَ أَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ مِنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَأَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ
“Siz, insanlar için çıkarılan en hayırlı ümmet¬siniz. İyiliği em¬reder, kötülükten yasaklar, Al¬lah'a iman edersiniz. Ehli Kitap da iman etse idi, on¬lar için daha ha¬yırlı olurdu. Gerçi içlerinden iman edenler vardır. Çoğunluk fasıktır.
لَنْ يَضُرُّوكُمْ إِلَّا أَذًى وَإِنْ يُقَاتِلُوكُمْ يُوَلُّوكُمُ الْأَدْبَارَ ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ
“Onlar, size ezadan başka zarar veremeye¬cekler. Eğer si¬zinle harp eder-lerse, size arkala¬rını dönüp kaçarlar. Sonra onlara yardım edilmez.” (Al-i Imran süresi ayet 3/110-111)
“En hayırlı ümmet” olabilmek için sağlam bir imandan sonra iyilikleri insanlara emretmek, yasaklardan alıkoymaktır.
Emir ve yasakalrı yerine getirmek için de bilmek gerekir.
Demek ki İlim ve İmandan sonra amel/eylem lazım
Bakara süresinin 285 incii ayetinde Rabbimizin bize yüklediği yükün, gücümüzle orantılı olduğunu bildirir.
Biz, beden gücü, akıl gücü, bilgi gücü, makam gücü, servet gücü, şöhret gücü, kabiliyet gücü… gibi güçlerimizin hepsinden gücümüz oranında sorumluyuz.
İsa aleyhisselama verilen İncil’de de ruhbanlık olmadığını Rabbimiz Hadid süresinde haber verir:
ثُمَّ قَفَّيْنَا عَلَى آَثَارِهِمْ بِرُسُلِنَا وَقَفَّيْنَا بِعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَآَتَيْنَاهُ الْإِنْجِيلَ وَجَعَلْنَا فِي قُلُوبِ الَّذِينَ اتَّبَعُوهُ رَأْفَةً وَرَحْمَةً وَرَهْبَانِيَّةً ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ إِلَّا ابْتِغَاءَ رِضْوَانِ اللَّهِ فَمَا رَعَوْهَا حَقَّ رِعَايَتِهَا فَآَتَيْنَا الَّذِينَ آَمَنُوا مِنْهُمْ أَجْرَهُمْ وَكَثِيرٌ مِنْهُمْ فَاسِقُونَ (27)
“Sonra onların izleri üzerinde, ardarda pey¬gamberlerimizi gönder¬dik. Arkalarından Meryem oğlu İsa'yı gönderdik. Ona İncil'i verdik. Ona uyanla¬rın (Nasara’nın) kalplerine şefkat ve merha¬met koyduk. Uy-dur¬dukları ruhbanlığa ge¬lince, biz onu onlara yazma¬dık. Allah'ın rızasını ara¬mak için yaptılar. Fakat buna da hakkıyla riâyet ede¬mediler. Onlardan iman edenlerin mükâfatını verdik. Onların birçoğu ise fasıktır.” (Hadid süresi ayet 57/27)
Ramazan ayının yirminci gününden bayramın sabah namazına kadar İ’tikaf’ın dışında Müslümanların halktan tecridi doğru değildir.
Tekkeler, halktan tecrid yerleri değildi. Oralar bir zamanlar camiye cemaat toplama yeri iken, bozulma dönemlerinde camiden tekkeye derviş çalma yeri olarak da kullanılmış.
Asıl görevi camiye gelmeyen, halka ve Hakka yarar işi olmayan, yanlışlık denizinde boğulmakta olanların imdadına yetişip aklayıp pakladıktan sonra camiye cemaat olarak katılmasını sağlamaktı.
Harf ve kıyafet inkılaplarının yapıldığı dönemde evden dışarı çıkmayanların dayandığı bir ayet var.
O ayeti yanlış yorumlayanların olduğunu gören Hazreti Ebu Bekir (Allah ondan razı olsun) bir gün yağa kalkmış ve siz bu ayeti yanlış anlıyorsunuz demiş.
Yarın o ayeti ve nasıl anlaşılması gerektiğini yazmaya çalışacağım.