Eskiden ve eski şehirlerde, hayatın merkezinde mescit/camiler vardı.
Başkanın evi, mescidin duvarına bitişikti.
Ordu, mescidin önünde toplanırdı.
Sağlık kurumu da mescidin kenarındaydı.
Mescit avlusunda, aşevleri vardı ve fakirlerle müsafirler doyurulurdu.
Örneğini görmek isteyenler, İstanbul-Fatih semtinde, Fatih camiinin etrafını dolaşarak, İstanbul alındığında olanlar da kendi tarihi şehirlerindeki eski cami ve külliyesine bir de bu gözle bakarlarsa, yeni yapacakları üniversiteye örnek olabilir.
Öğrencilerle halk iç içe olmalı.
Beş vakit namazlarında devlet başkanı, ordu komutanı, YÖK başkanı, bakanlar, işadamları ve sendika başkanları ve işçiler, omuz muza Rabbin huzurunda secdeye kapanarak benlik, enaiyyet/enaniyyet, egosunu yumuşatır ve başkalarını aşağılama hastalığını tedavi eder.
Mescit/Camiler, 7/24/365 gün bu göreve devam ederler.
Şu anda dünya genelinde böyle bir eğitim kurumu yoktur ama bizim tembelliğimizden camilerimiz asli görevini yapamamaktadır.
Senede, ayda haftada bir seminer, konferans düzenleyenlere de açıktır camilerimiz ama senede 52 defa Cuma günlerinde devlet başkanı ve onun yetki verdiği hatipler o hafta içindeki sorunların İslam’a göre çözüm yolu hutbede halka duyurulur.
1400 yıldır, yöneticilere örnek olan Hazreti Ebubekir, Ömer, Osman, Ali (Allah hepsinden arzı olsun) gibi yöneticiler yetişmiştir Sevgili Peygamberimizin mescitteki eğitiminden.
Roma’nın hayatına son veremediği Sasani İmparatorluğu’nun hayatına son veren ve tüm halkının Müslüman olmasına sebep olan Sa’d bin Ebi Vakkas, Bizans’ın zulmüne Ortadoğu’da son veren Halid bin Velid, Ebu Ubaeyde bin Cerrah (R.A.) gibi komutanlar, o Mescid-i Nebevi’de eğitilmişlerdir.
Türkiye esas alınırsa 85 milyon insanımızın en az 25 milyonu Cuma namazı kılarlar.
25 milyon Müslüman, haftada bir gün camiye ellerini, ağızlarını, yüzlerini yıkayarak, başlarını meshederek/silerek, ayaklarını yıkayarak, tertemiz gelirler.
Camiye girerken, rütbe, makam, ırk, dil, renk farkı ortadan kalkıyor, omuz omuza vererek araya şeytanın ve şeytanlaşmış insanların girmesi engelleniyor.
Evlerde, dükkânlarda, dairelerde, televizyonlarda, gazetelerde yapılan yalan, dolan, gıybet, iftira… gibi virüslerin giremediği tek yer mescit/camilerdir.
Orada yalnız Allah zikredilir. O’nun en büyük olduğu hatırlatılır.
İnsanlar, insana kulluğa değil,
İnsanlar, insanı yaratana kulluk yapmaya çağrılır.
Ergenlik çağına gelen her Müslüman erkek ve kadın beş namazlarında Rabbin huzuruna vararak bağlılığını kuvvetlendirdiği gibi erkekler Cuma namazını yalnız kılamadıklarından, camiye gitmek zorunda kaldıklarından, bulunduğu köy veya mahallenin bütün erkekleriyle omuz omuza verme, aynı yöne dönme, yalnız yaratanı büyükleme eğitiminden geçerken camiye gelen hiçbir kimseyi rahatsız edecek şeylerden kaçınma eğitiminden de geçerler de camiden dışarı çıkınca aldığı eğitim onu kötü işlerden engeller.
Osmanlı döneminde İstanbul’a gelen turistlerin hatıratlarında hırsızlığın, insan kandırmanın, aldatmanın olmadığını yazarlarmış.
Eskiden ev veya dükkân tarifi yapılırken filan caminin yanında, karşısında… gibi tarifler yapılırken camiler hem yol gösteren hem yön gösteren yerlerdi.
Şimdi yeni yapılan semtlerin merkezinde bankalar oldu, yönümüz değişti ve her akşam haberlerinde iç karartan haberler dinlemekten bıkkınlık getirdik.
Eski semtlerin camileri de, laiklik gereği asli görevlerinden uzaklaştırıldı.
İmamlarımız ve müezzinlerimizi tayin etmeden önce Sevgili Peygamberimizin Medine’de Mescid-i Nebevi’de neleri nasıl yaptığı önce öğretilmeli; sonra başarılı imamlarımızın yanında tatbikat da yaptırılmalı ve ondan sonra tayini yapılmalı.
Birçok memura staj mecburiyeti varken, imam ve müezzinlerimize neden yok?