Şehirlerin yüksek kaldırımlarında yürüdüm.
Dağların boyun eğen tepelerinden baktım ormanlara, derelere.
Gönlün daralmasını genişleten insan yüzleri gördüm, gönül tıkanıklığını açan sözler işittim.
Çorak gönlümü yeşerten, ırmak akışlarını seyrettim.
Umut dağlarıma örülen umutsuzluk setlerini yıkan dostları gördüm.
Beynimin kıvrımlarının çıkmaz sokaklarına ışık tutan dostları ziyaret ettim.
Yer sofrasında on tane elin merkezdeki yiyeceğe uzandığını gördüm.
Sofradan kalkınca aklıma hayalime gelmeyen hizmet şekillerinin nasıl yapıldığını işitim.
Bir şey yapamamanın ezikliğini, onların hizmet burçlarına çıkarak, serinlik veren nefesleriyle aşmaya çalıştım.
Sirke satan asık suratlılığımı, Konya şekeri yumuşaklığı ve tadında sunan dost yüzleri gördüm.
İçime sinmeyen söz ve davranışlara karşı ağız açamadığımdan korkumdan sindim de, hayırda yarış yapanları görünce kendimi silkeledim bu yaz.
“Ne olacak bu Müslümanların hali?” diye yas havasında mırıldanırken, bazı inkar kalelerinde, İslam’ın bayrağını eski inkarcıların yeni Müslümanların eline vererek dalgalandıranları gördüm, duydum da yasım, yaşam sevincine döndü.
İslam’ın cemresinin bütün gönüllerde güller açtırdığını gördüm,
İnkarcılıkta önde olanların, ayak parmaklarını bile ısırdıklarını işittim.
İnkar ve isyan denizinde boğulmak üzere iken, kendisine Allah’ın “Hablüllah” dediği Kur’ana sarılmak yerine, cehennemine odun taşıyan Ebu Leheb’in “Hablü’n- min mesed” ine sarılanların, odun yükünü atıp, ısırdıkları ellerini de sarıp sarmalayıp bağrına basan yiğitleri gördüm.
Üniversitede iken umutlandıklarımın, politika bataklığında debelenirken, hiç beklentim olmayanların, geriden gelirken onların yıktıklarını yaptığını, pislediklerini temizlediğini ve insanlara İslam yolunu kapatanların setlerini aşmak ve ayrım yapmadan hepsine İslam’ı aşılama görevini yaptıklarını gördüm bu yaz.
Dağlarda, koyun, keçi, sığır, deve.. hepsi uyum içinde otlarken, insanlara et ve süt toplarken neşe içinde olduklarını gördüm.
Camilerde her partiden insanımızın aynı safta aynı yöne döndüğünü, aynı ayet ve duaları okuduğunu ve selam verirken mezhep, meşrep, tarikat, ırk, parti ayrımı yapmadan birbirlerine selam verdiklerini gördüm.
Şehrin meydanlarında sallandırılan Allamelerin sehpası sayısınca, şehre cami yapan, minare diken ve camilerin içini incir dalında oynaşan serçeler gibi çocuklarla dolduran ak saçlı ihtiyarlar, alnı ak ve pak gençler gördüm.
İbrahim aleyhisselam gibi ateş çemberinden geçen,
Yusuf aleyhisselam gibi, hapishaneleri dershanelere çeviren,
Süleyman aleyhisselam gibi imkanlar içinde Allah’a kul olmayı başına taç yapan Müslümanların birlikte aynı davaya omuz verdiklerini gördüm.
Hepsi kendi ördüğü İslam binasının duvarının ardında olduğundan, karşı duvarın ardındaki kardeşini göremediğinden onu düşman sandığını da gördüm.
Ben fazla bir şey yapamasam da, hepsini ziyaret ederek, duvarın arkasındakilerin de, dost ve kardeş olduklarını, aynı İslam binasının duvarlarını örenler, sıvayanlar, süsleyenler olduklarını anlatmaya çalıştım.