12 Eylül 1980 darbesinin ardındaki yıllarda, Beyazıt’taki Beyaz Saray kitapçılar pasajında bir yayıncının yanına vardığımda, hoş-beşten sonra, “Şu iki paket kitabı, kapının önüne koymuşlar ve parasız dağıtılmasını da üzerine yazmışlar.
Açtım baktım, sevdiğimiz, saydığımız, çocuklarımıza adını koyduğumuz, ashab-ı kiramdan birinin aleyhine ağza alınamayacak iftiralarla dolu. Ben ne yapayım?” dedi.
Bu kitapçılar pasajında, seni sevmeyen, kıskanan, batmanı isteyen biri, senin hakkında her türlü suçlar ve günahlarla itham eden bir sayfalık iftiranameyi sana gönderse, sen onu eline alıp komşuları gezerek “Benim hakkımda filan, iftiralarla dolu şunları söylüyormuş” diyerek üzüntülerini onlara anlatmak ister misin?
Muhterem okuyucu, burada dur ve sen de düşün, ne yapardın?
Vaiz kardeşim, sen, cami kürsüsünden, köşe yazarları siz, kendi köşenizden TV programcıları, programınızda, “Filan adam bana ‘hırsız’ diyormuş. Vallahi de billahi de yalan” diyebilir misiniz?
İslam’a hakaret ve iftiralar yapanlar, sana, kendi elinle kuyu kazdırıyor.
Sana “hırsız” dediklerini duyurduğun dostlarının bir kısmı, “acabaaaa” demez mi?
İki bin basan bir dergide Sevgili Peygamberimize yapılan hakareti düşünün.
Dergi veya seyircisi çok az olan bir televizyonda söylenen lafı alıp tenkit etmek için çok satan gazetenizde veya televizyonunuzda tenkit için bile olsa tekrarlamanızla o adamın içinde ürettiği necasetin etrafa sıçramasına yardım etmiş olursunuz.
Dergi iki bin basılıyordu.
Binini ancak satabiliyorlardı.
O bini de hatır için alanlardan ancak yüz kişinin okuduğu ve o yüz kişiden ancak on kişinin etkilendiği bir necaseti, bütün insanlığın duyabileceği şekle dönüştürmek de günahtır, suçtur.
Necaset üretim merkezinin yazarını, konuşanını ve sahibini ziyaretle baş başa, vererek konuşarak veya mektup göndererek doğrusunu bildirmek en doğru yoldur.
Ama o iftirayı yapan gâvura sövmekle meşhur olanlar sayesinde o yanlış herze yüz binlere duyurulur.
İki bin basan derginin sahibi, bunu biliyor.
Sakat ve sapık düşüncesini, yüz binlere taşımada bizi hamal olarak kullanıyor.
Tertemiz, yağ döksen yalanabilecek kadar güzel bir caddenin tam ortasına, bir hoyrat adam, ağzındaki balgamı tükürse, orayı temizlemekle görevli işçi, yüksek sesle etrafa bağırsa, “Kim yaptı bunuuuu, yapılır mı buuu” diyerek balgamı gösterse mi daha iyi yapar, yoksa hemen üzerini bir kâğıt veya bezle kapattıktan sonra, onu oradan alıp çöp sepetine atsa mı daha iyi yapar?
Sevgili Peygamberimiz için, müşriklerin, Yahudilerin ve Hristiyanların söyledikleri çirkin yakıştırmalarının hiçbiri, Sevgili Peygamberimizin dilinden bize gelmemiştir.
Kötü şeyler söyleyenlerle karşılaştığında bile, o konuda hiçbir şey ima bile etmemiş ve o, tebliğine devam etmiştir.
Ben, bugüne kadar benim hakkımda söylenen hiçbir kötü sözü, hiçbir kişiye, hatta eşim ve çocuklarıma bile söylemedim.
İçimde de o söylenenleri büyütmem.
Adı değmez bir öğretim üyesi, elli kişilik bir sınıfta, kendi cehaletini anlatmak için İslam’ı tenkit etmiş.
Elli öğrenciden ellisi de o öğretim üyesine inanmadığı halde sessiz kalmışlar veya biri itiraz etmiş, cevap vereceğim derken o da sevmekten başka hiçbir bilgisinin olmadığını anlatmış.
Öğrencilerden biri de bir gazeteye haber olarak geçmiş ve bu iftira yine yüz binlere bizim hamallar taşımış oluyorlar.
Bundan otuz-kırk yıl önce İslam’a ve Kur’an-ı Kerim’e Batılı müsteşriklerin uydurduğu iftiraların ve çarpıtmaların hamallığını yapan birine yine aynı kafadan biri cevap olsun diye bir kitap yayınlamıştı da, o günlerde ikisi de meşhur olmuşlardı.
Cevap veren kitabı gördüm; gönlümü bulandırmasını istemediğimden okumadım ama ilmine güvendiğim bir değerli arkadaşımın okuduğunu biliyordum.
Bir gün “Cevaplar nasıl?” dedim, “Cevapların sakatları, cevap verdiği kitabın sakatatlarından daha fazla” diye cevap vermişti.
İslami kesimin bilmediği, tanımadığı biri, ahlaksızlık, utanmazlık, arlanmazlık, saygısızlık, terbiyesizlik, münasebetsizlik, kabalık, küstahlık, arsızlık, yüzsüzlüklerin her çeşidinde rekor kırma yarışına girmiş gibi bir cümle kurdu ki; yazsam, bilgisayarın tuşları bile kirlenir.
Onu tenkit için cami kürsüsünden söyleseniz, köşenizde yazsanız, beyinlere katran karası bir nokta koymuş olursunuz.
Bu durumlarda yanlışı söylemeden doğrusunu çokça anlatınız.
Ayetten veya hadisten deliller okuyunuz veya yazınız.
Bu tür insancıkların beyinlerine doldurulan kusmukları, tertemiz beyinlere sözlü veya yazılı olarak tenkit için bile olsa aktardıktan sonra temizlemeye kalkarsanız, pisliğin izi kalır.
Biz, pislik hamalı değiliz.
Biz, Sübbüh ve Kuddüs olan Allah celle celalühün seçtiği Muhammed Mustafa sallallahü aleyhi ve sellemin, bize getirdiği Suhufün Mütahhara/Tertemiz sayfalar ile hem kendimizi hem tüm insanları bütün pisliklerin kaynağı olan kula kulluk denilen, şirkten ve diğer günahlardan temizlenmek ve temizlemekle görevliyiz.
Rabbimiz, huzuruna tertemiz varanlardan eylesin.
Not: Dünkü yazımda Nedim yerine Fuzuli yazmışım; düzeltir, özür dilerim.