Mahmut TOPTAŞ
Bir makama ulaşmak için siyasilerimizin her gün kalp atışlarını bir dinleyebilseniz..
Aslında dinliyorsunuz.
Siyasilerin tarafında veya karşısında olanlar, ekranlarda ve gazete köşelerinde, meydan mitinglerinde bağırıp çağırmaları, hep onların kalp atışlarının hoparlörleridirler.
Eskiden domdom kurşunu gibi laflardan kendilerini korurlarken şimdilerde kurşunlardan, zehirlenmelerden, tutuklanmalardan korunmaya çalışıyorlar.
Hayat zor.
Hedef tatlı, yol dikenli.
“Kısa yoldan zengin oldu” dediklerinizi bir araştırın bakalım.
Karşılığında neler verdiğini bir öğrenin.
Alın teriyle kazananları görürüz biz ve onun çektiği zahmete acırız.
Dünyada hiçbir kimse makamı, rütbeyi, serveti, şöhreti kolay kazanmıyor.
Ama hocam yağcılar!
O yağcıların, güneşe göre yüz çevirenlerin…neler kaybettiklerini bir bilseniz.
24 saat onlarla bir hafta beraber bir kalsanız.
Dayanamazsınız. İşkencecinin biri, sizi askıya assa da, her saat başı bir çiğnemlik etinizi kesse nasıl acı duyacağınızı hayal bile edemezsiniz ya, işte onlar da kimlik, kişilik, şahsiyet, namus ve adamlıklarından her gün değil, her saat değil, her dakika nelerin kesildiğini ve nasıl çiğnendiğini bir bilseniz.
İnanmadığınızı devamlı söylemek, yeminler etmek, her gönderilen yerde o inanmadığınızı anlatmak kolay iş mi?
“Kralım çok yaşa” derken kralı dar ağacına götürenlere ayak uydurmak kolay mı zannediyorsunuz.
Davası uğrunda canını kurban veren şehitler bir defa can verirler.
Ama haysiyyetini telef edenler, alın teri dökmeye cesareti olmayıp yüz suyu dökenler, binlerce kerre haysiyyetlerini, kimlik ve kişiliklerini itlaf ederler.
Kafirin, helal-haram demeden, sömürerek, kemirerek, devlet gücüyle baskınlar yaparak, her yıl milyonlarca insanı öldürerek, bir millerin bir senelik gelirini bir tek silah karşılığında alarak sağladığı konfora da göz dikmeyin.
Bağdat’ta düğün evine bomba atıp eli kınalı gelini, muradına ermemiş gencecik damadı ve onların mürüvvetini görmenin sevincini yaşayanları kana bulayan ruhu göğüste taşımak kolay mı zannediyorsunuz.
Havadan insansız hava araçlarıyla camide alnını secdeye koyanları vurmak insan olanların yapabileceği iş değildir.
Önce insanlığınızı kaybedeceksiniz, hayvanlar aleminden aşağıya kendi koyduğunuz kurallardan örülmüş iplerle kendinizi atacaksınız ve sonra “Hedefe ulaşmak için her şey mübah” deyip yürüyeceksiniz.
Kolay bir şey mi.
Bu arada Allah’ı hiçbir zaman hatırlamayacaksınız.
Hatırlatanları “Terörist” ilan edeceksiniz.
Kalbinizin altı tarafına duvar çekip Allah tarafından bir ışığın sızmasını engelleyeceksiniz.
Dünyanın öbür tarafında ateş böcekleri gibi bir ışık huzmesi belirse, onu söndürmek için ordular göndereceksiniz.
Gavurluk kolay değil.
Firavun’un zenginliğini ve saltanatını, Musa aleyhisselamın görüntüde yalnız ve fakirliğini hatırlayın.
Hangisinin yanında olmak isterdiniz?
Musa aleyhisselam ve ona iman edenler, kırk yıl Tüh çölünde zahmet çektiler.
Firavun bir ömür boyu saltanattan sonra denizde boğularak geberir.
Bitmedi acısı, asıl azap ölünce başladı ve kaç bin yıldır azabı tatmaya devam ediyor.
Rabbimiz, Firavun ve taraftarlarının hala azabı tattığını ve kıyamet gününe kadar da tatmaya devam ettikten sonra cehennem atılacaklarını şöyle haber verir:
النَّارُ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا غُدُوًّا وَعَشِيًّا وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ أَدْخِلُوا آَلَ فِرْعَوْنَ أَشَدَّ الْعَذَابِ
“Sabah-akşam ateşe sunulurlar. Kıyamet günü geldiğinde ise, "Ey Fi¬ravun ailesi, azabın en şiddetlisine girin!" (denir.) (Mü’min süresi ayet 40/46)
Rabbimiz, yetim ve fakirlikten gelen peygamberi Muhammed aleyhisselama, kafirlerin refah içinde ülkelerde dolaşmasına kanmamasını, onların mal ve saltanatlarına göz dikmemesini, yoluna devam etmesini, sonunda bu dünyada da ahrette de kazananın kendisi olacağını haber verir:
لَا يَغُرَّنَّكَ تَقَلُّبُ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي الْبِلَادِ (196)
196- Kâfirlerin ülkelerde refah içinde dolaşması sakın seni al¬dat¬masın.
مَتَاعٌ قَلِيلٌ ثُمَّ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَبِئْسَ الْمِهَادُ (197)
197- Az bir faydalanmadır. So¬nunda sığınacak¬ları yer Ce¬hen¬nemdir. O ne kötü bir yatak¬tır.” (Al-i Imran süresi ayet 3/196-197)
وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ وَلَا تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْ تُرِيدُ زِينَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَلَا تُطِعْ مَنْ أَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَنْ ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ وَكَانَ أَمْرُهُ فُرُطًا
“Nefsini, sabah akşam rızasını dileyerek Rablerine dua edenlerle be¬raber tut. Sen dünya ziynetini arzu ederken, gözlerin onlardan kaymasın. Bizi anmaktan kalbini gafil kıldığımıza, hevasına uyana ve işi hep aşırılık olana uyma.” (Khf süresi ayet 18/28)
إِنَّ الَّذِي فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْآَنَ لَرَادُّكَ إِلَى مَعَادٍ قُلْ رَبِّي أَعْلَمُ مَنْ جَاءَ بِالْهُدَى وَمَنْ هُوَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ
“Şüphesiz sana Kur'an'ı farz kılan, seni dönüş yerine (Mek¬ke'ye) el¬bette dön¬dürecektir. De ki "Hi¬dâyetle geleni de, apaçık bir dalalette olanı da Rabbim daha iyi bilir.” (Kasas süresi ayet 28/85)
Not: Bu ayetlerin tefsirini, benim “Şifa Tefsiri” mden bir okuyuverin. İstanbul’da yaşayanlar Beyazit meydanında açılan Kitap Fuarından alabilirler.
İstanbul dışında olanlar, (212) 511 10 85 nolu telefondan Cantaş yayınevinden isteyebilirler.