Eski Türk dilinde “barış”, yanına gitmek ve varmak, yani “varış” demektir.
Biz, Müslümanlar arasında, gelemeyene gideceğiz, vermeyene vereceğiz, gülmeyene güleceğiz.
Katar’da beş yaldızlı salonlarda İsrail terör örgütü üyelerinin kravatlıları, barış görüşmeleri yaparlarken, taşlardan daha katı yürekli eli silahlıları, roketatarlar, havan topları, füzelerle Gazze’de evinde öldüremediklerini hastanede öldürmekle meşguller.
Tıkınma için ara verdiklerinde silah sevkiyatının talimatını ve öldürmeyi hızlandırma emri veriyorlar.
Rabbimiz, bizim bunlara kanmamamız için uyarır:
“Allah'ı ve iman edenleri aldatmaya çalışırlar. Hâlbuki yalnız kendilerini aldatırlar da farkında olmazlar.
Onların kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalığını artırmıştır ve yalan söyledikleri için onlara acıklı bir azap vardır.
Onlara, “Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın” denildiğinde, “Biz ıslahatçılarız” derler.
“Aman ha! Gözünüzü açın, asıl bozguncu onlardır, ancak farkında değiller.” (Bakara Sûresi, ayet 2/9-12)
Mehmet Akif Ersoy merhum da onları tarif ederken:
“Bir kızarmaz çehre bulmuşsun ya, ey cânî, bürün;
Hem bütün dünyayı ifsâd eyle, hem muslih görün!” diyor.
Kurtlar saldırırken sürüye
Koyunlar konuşur barış üstüne
Zeytin dalına silah asanlar
Gölgesinde sohbet, barış üstüne.
Harami, çaldığı gümüşlerden saray yapsa, altınlardan yetmiş binlik tesbih yapsa ve günde yetmiş bin kere “barış, barış” diye zikir yapsa barış sağlanmaz.
Savaş gemilerini yük gemisi yapmadan,
İşgalci yerleştiği evden çıkıp, sahibine teslim etmeden,
Atom bombasını enerjiye çevirmeden,
Çalınan trilyon dolarlar sahibine verilmeden,
Barış görüşmeleri karışıklığa sebep olur.
Gönül bahçemize zeytini yaratan Allah’ın sevgisini dikelim.
“Ben, ben” deyip bön bön bakanlar yerine,
“Biz, biz” diyenler temizler, düşmanlık tortularını.
Gönüllerde barış olsun
Hayırlarda yarış olsun
Güven yayılsın havaya
Her gönüle sevgi dolsun.
Sevgimizi, sevdiklerimizi yaratan Rabbimiz, dünyamızı tertemiz yaratmış, ama biz kirlettik.
Kandan, dumandan, gözyaşından, barut kokusundan zehirli gazlardan temiz tutmak için tetiğe basan bileği yöneten gönlün, sahibine teslim olması gerekir.
O Rabbimiz bize buyurur:
“… Eğer siz Mü'min iseniz, Allah’tan sakının, aranızı düzeltin. Allah'a ve Rasülü’ne itaat edin.” (Enfal Sûresi, ayet 8/1)
“Sulh/barış daha hayırlıdır.” (Nisa Sûresi, ayet 4/128)
Bir muhabbet rüzgârı essin
Havadaki kinin pasını kessin
Sevinç gözyaşları aksın da
Akan kanları silsin
Rabbimiz:
“İyilikle kötülük denk değildir. Sen kötülüğü en güzel olanla defet. Bir de bakmışsın ki, seninle arasında düşmanlık olan kişi sanki sıcacık bir dost oluvermiş.
Buna (kötülüğü iyilikle defetmeye) ancak sabredenler kavuşturulur. Buna ancak (Kur'ân'dan) büyük bir haz alanlar kavuşturulur.
Eğer şeytandan olan bir kötülük seni kışkırtacak/dürtecek olursa hemen Allah'a sığın. Şüphesiz O, her şeyi işiten, her şeyi bilendir” buyurur. (Füssılet Sûresi, ayet 41/34-36)
“Kötülüğe karşı, kötülük yapmak her kişinin kârı,
Kötülüğe karşı iyilik yapmak er kişinin kârı” demişler.
Buna rağmen kötülüğe devam edenler olursa Rabbimiz; “Bir kötülüğün cezası benzeri bir kötülüktür. Ancak kim affeder ve barışırsa onun mükâfatı Allah'a aittir. Şüphesiz Allah, zalimleri sevmez.” (Şûra Sûresi, ayet 42/ 40) diyerek suç ile cezadaki denkliğe dikkat çekmiş ama ayetin devamında, “Kim affeder ve barışırsa onun mükâfatı Allah’a aittir. Şüphesiz O, zalimleri sevmez” diyerek yine de af tarafında olmamızı öğütler.
Akrebin kendisini iğne ve zehrinden başka savunacak bir şeyi olmadığı gibi, kâfirler de yakmak, yıkmak, öldürmek, yok etmekten başka bir yol bilmemekteler.
Tahrif ettikleri Tevrat’a bile uymayan, tarihte birçok peygamber öldürmekle, en son İsa aleyhisselamı çarmıha germek iddiasıyla iftihar edenlerin sözüne de, imzasına da güven olmaz.
Filistin Kurtuluş Örgütü’nün 1979’da, Ankara’da temsilciliğini açan Ribhi Hallum (kod adı Ebu Firas) yayınladığı “Belgelerle Filistin” isimli kitabında, 1948’den 1988’e kadar Birleşmiş Milletler’de ve diğer devlerin aracılığıyla imza attığı hiçbir sözleşmeye uymadığını, bir gün dahi beklemeden öldürmeye devam ettiğini yazdığı kitaba Bülent Ecevit de bir sunuş yazısı yazmış.
Sulh/barıştan, sözden, imzadan anlamaz bu kâfirler.
On yıl önce F-35 savaş uçağının parasını ödemişiz, on yıldır uçağı vermediği gibi parasını da iade etmiyor.
Firavun, ilim adamları topluca iman ettiklerinde:
“Elbette ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim. Sonra hepinizi asacağım” diyordu. (A’raf Sûresi, ayet 7/124, Taha 71)
Amerika, medeniyetini yirmi milyon Kızılderili kanıyla boyayarak, kızıla koşan boğa gibi insanlara güzel gösterdi.
Ama akrebin kuyruğunda beş boğum varsa dördünü düşmanına, beşincisini kendine batırır intihar edermiş.
Rusya, son iğneyi kendine batırdı ve 1990’da çöktü.
Sıra diğer zalimlerde.
Bu günlerde Sevgili Peygamberimiz ’den öğrendiğimiz, “Allah’ım, Sen çok affedicisin; affı seversin; beni de affet” duasını çok okuyalım.
Önce kendimizle barışalım, sonra akrabalarımızla barışalım, daha sonra dünyada, “ben Müslümanım” diyen herkesle barışık olduğumuzu hareketlerimizle gösterelim
Allah’ımızın affetmesini istiyoruz.
Affeden Allah’a kul olanlar, kendileri de affetmesini bilsinler ki, Allah da onları affetsin.
Atalarımız ayetlerden aldıkları ilhamla,
“Dindar, kindar olmaz”,
“Kanı kanla yıkamazlar, kanı su ile yıkarlar”, “İntikamın en etkilisi affetmektir”,
“Taş atana ekmek at” deyivermişler de yedi iklimi cihana adalet dağıtmışlar.