Elest bezminden beri yoldayız.
Yürüyoruz.
Yol belli yordam belli.
Allah var keder yok.
Dünyaya geldik, Rabbimizin sunduğu sütü, anamızın göğsünden içtik.
Apalayarak gezdik bir müddet.
Dizlerimiz ve ellerimizle yokladık dünyayı.
Kulağımızdan Ezan girdi.
Elest bezmindeki “Bela” mührüyla Ezan tıpatıp benzedi.
O Ezan yolda bize yordam, yöntem oldu.
Rabbin kelamına göre ayarlanmıştı ten ve canımız.
Ezanı duyunca her hücre, aradığını içinde buldu.
Kaybolmadığını anladı.
Yalnız değildi.
Doğduğu gün ana yüreğiyle ısıtılmış ana sütünü veren Allah, onu yalnız bırakmazdı.
Küçük adımlarla tıpış tıpış yürürken, sevimli şivesiyle, kevser ırmağı nağmesiyle, şehadet parmağını kaldırdı ve “Allah biiiir” dedi.
Evinde ve ailesinde mutluluk, ışık oldu aydınlattı bütün gönülleri.
Muhabbet rüzgarı oldu, serinletti bütün yürekleri.
Yedi yaşına geldiğinde, beyin kirletme, insan alçaltma ekibi geldiğinde, onun gönlünde boş yer yoktu.
Aile, ona özel eğitim vermese de, ailenin yaşantısı hava gibi, görülmeyen ama, onsuz da olmayan bir eğitimdi.
Milyarlar harcadılar, bedava cehenneme götürme turları düzenlediler ama, onu yolundan ayıramadılar.
İbrahim aleyhisselam, cehennem yolundan gitmediği için bu dünyayı ona cehennem etmeye kalktılar.
O, Rabbin yolundan ayrılmadı ve onların yaktığı ateşi gül bahçesine çevirdi yolun sahibi.
Musa aleyhisselam cehenneme götürme sarayından, dağda çobanlığa attı kendini ve yola oradan devam etti.
Son peygamber Muhammet aleyhissalatü vesselam, bu yolda krallık, zenginlik, güzel kadın tekliflerini reddetti sonunda doğup büyüdüğü şehrini terk etti ve yoldan dönmemek için hicret etti.
Yürüyoruz yolda.
Kılavuz kitabımız, yaratanımızın kitabı Kur’an-i Kerim.
Önderlerimiz, bu yolda bizden önce yürüyen ve başarıları Rabbimiz tarafından bize bildirilen peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salih insanlardır.
Kimliğimizde yazılanlar:
Rabbimiz, Allah,
Dinimiz, İslâm,
Peygamberimiz, Hz. Muhammed Mustafa sallallahü aleyhi ve sellem,
Kıblemiz, Ka’be,
Adem’in neslindeniz,
Bütün insanlarla kardeşiz,
“Kalü bela” dan beri Müslüman’ız,
Her sözü duyan, en güzeline uyanlardanız.
İçini Hak için, dışını halk için süsleyenlerdeniz.
Kitabımız, sözlerin en güzeli.
Kalbimizin kandili,
Aklımızın delili,
Gönlümüzün baharı,
Gözü¬müzün nuru,
Kulağımızın nağmesi,
Dilimizin zikri olan Kur’an-ı Kerimdir.
Ufkumuzu, yedi kat semanın üstüne çıkaran, ötelerin ötesinden haber ge¬tiren, bizlere edebi ve edebiyatı öğreten Kur’an.
İmanla İnkârı, hayırla şerri, hak ile batılı, iyiyle kötüyü ayırt eden, ki-tapların anası Kur’an.
Bize öğütler veren, öğüdünü tutanların şanını yücelten, arka¬dan ge-lenlere doğru bir ün bırakan, dilimizin zikri Kur’an.
Ana sütü gibi, okuyanın yaşına, kültürüne, anlayışına uygun gıdalar ve¬ren, her türlü derdine derman olan Kur’an.
Ve her çağın kitabı olan Kur’an, bizim kitabımız, sizin kitabınız ve bütün insanlığın kitabıdır.
Özetle Hakkın, halka hitabı olan Kur’an.”
Yürüyoruz.
Haset etmeden, çelme takmadan, dirsek vurmadan yarış yaparak, yardımlaşarak, Rabbin rızasına kilitlenmiş olarak yürüyoruz.
Azıklarımızı bölüşüyoruz, gülüşüyoruz.
Yediğimizden yediriyoruz, giydiğimizden giydiriyoruz.
Kimseye tüy kadar yük olmasak da, dağların dayanamadığı yükü yüklenmenin sevinciyle yürüyoruz.
Bir ayeti bütün dünyanın hazinelerinden değerli olan Kur’an-i Kerimin her ayetini, kasalarda saklamadan, yaşayan her insanın gönlünü süslemesi için yürüyoruz.
Gam, keder, stres, hüzün, umutsuzluk, korku nedir tatmadan yürüyoruz.
Firavunların, Karunların, Ebucehillerin, çağdaş potokopilerine kul olanların kullarından duyuyoruz gamı, kederi, stresi, umutsuzluğu, korkuyu.
Yolda yolcuyuz.
Verilene sevinmeyiz, alınana üzülmeyiz.
Gülü sevdikten sonra dikenlere bakmayız.
Gülü yaratana iman ettikten sonra, bütün korkulardan emin olduk.
Dünyanın tamamı cennetin bir gülüne değmezmiş.
“Gözü dünya mı görür aşıkı didar olanın”
Güneşe değil, güneşi yaratana hamd ederek yürürüz.
Havaya değil, havayı yaratana şükrederek yürürüz.
Dilimizde O’nun adı.
Gönlümüz O’na imanla süslü.
Yadımızda O var.
Dünümüzde, bu günümüzde yarınımızda O var.
Yarattığı her insanın gönlünde de O’nun adının olması ve O’nun tabiat kanunlarına göre yaşadığımız gibi, İslam kriterlerine göre de yaşamaları için yürüyoruz.
Bu dünyadan ahirete yalnız bir tek şey götürmek istiyoruz; o da İslam’ın tarif ettiği imanla gitmektir.
Ve son sözümüzün Eşhedü…ler olması için hep dua ediyoruz.