Şehrin
manevi mimarına gitmişler ve Demokrat Parti ile CHP’nin aynı olduğunu, kağnı
tekerinin üstünden geçerek ayırdığı mayısın ikiye ayrılmış parçası olduğunu,
kime oy vereceklerini sormuşlar.
Hoca
efendi de, “Siz, tekerin ayırdığı parçanın sağ tarafında kalana oy verin”
demiş.
Tekrar
sormuşlar, “Bunlardan İnönü hiç Allah demiyor ama Bayar, bizi kandırmak için
‘Allah’ diyor” demişler.
Hoca
efendi, “Sizi Allah’la kandırana verin” demiş.
Seçim
meydanlarında, parlamentoda İnönü ile Bayar, birbirlerinin aleyhinde çok söz
söyleseler de hep birbirini korumuşlardır.
En
son koruma da 27 Mayıs darbesinden sonra Başbakan Menderes ve iki Bakan idam
edilirken Cumhurbaşkanı kurtarılmıştır.
Onun
için gazetenin gelemediği, radyonun bizim köyde ancak iki evde olduğu günlerde
bizim köylüler, radyosu olanın evinde haberleri dinledikten sonra meclis
konuşmalarında birbirlerine atıp-tutanlar için, “Politika bu. Meclis’ten
çıktıktan sonra ‘boğazımız kurudu’ deyip beraber içki içmeye giderlermiş”
derlerdi.
Bizim
sülale, Demokrat Parti’ye verirlerdi. Hatta felçli, fakir ve komşuların her gün
yedirdiği yemekle yaşayan bir ihtiyarı amcamın oğlu, sırtında taşıyarak oy
attırdığını hatırlarım.
Köylülerimiz,
iki ayrı partiye oy verirlerdi ama birbirlerini kırmazlardı. Köylümüzün
ifadesiyle “politika” yapmazlardı.
Siz
de dilinizle gönül kırmayın.
Politikacılar
örneğiniz olmasın.
Son
yirmi beş yıl içinde politikada aktif olan kaç kişi, kaç tane partinin
aleyhinde ağza alınmayacak sözler söylediği halde o partiye geçtiğini tespit
için birkaç tane doktoraya, neden yaptıkları için birkaç tane sosyologa ve
psikologa ihtiyaç vardır.
Değerli
bir arkadaşım anlatmıştı, “Lise yıllarında biyoloji öğretmeninin maymundan
geldiğimize bizi inandırmaya çalıştığında başarılı olamamıştı.
Arkadaşlarımızdan
biri bayan hocanın bu safsatasına inandı, hoca da ona ek dergiler verdi ve o
arkadaş da bize anlatmaya başladı.
Bir
gün ben onu dinledikten sonra, “Hocamızın söylediklerinden etkilenmemiştim ama
sen beni neredeyse ikna edeceksin, sen benziyorsun da” dediğimde bir
küstü bir daha konuşmadı.
O
üniversite için İstanbul’a gitti, ben Ankara’ya. O İstanbul’da Milli Türk
Talebe Birliği’nin yurduna yerleşti, mücahit oldu, o kanaatinden vazgeçti ama
hâlâ biz ikimiz bir araya gelemeyiz” demişti.
Her
insanın, bu her insan sözünün içine ABD Başkanı Trump girer, Rus Devlet Başkanı
Putin girer, Çin Başkanı Jinping gibi her birinin şahsını, ailesini yaralayacak
sözden kaçınmalı.
Sevgili
Peygamberimize düşmanlık yapan hiçbir insanın şahsını hedef alarak söylediği
kötü sözü yoktur.
Bir
defa bir guruba lanet etmiş ama Rabbimiz tarafından uyarılmıştır.
Bakınız,
Rabbimiz bize ne diyor:
“İyilikle
kötülük denk değildir. Sen kötülüğü en güzel olanla defet. Bir de bakmışsın ki,
seninle ara¬sında düşmanlık olan kişi sanki sıca¬cık bir dost olu¬vermiş.”
(Fussılet süresi ayet 41/34).
Sevgili
Peygamberimizin amcası, en zor günlerinde yanında yer alan, Mekke
parlamentosunun güçlü üyelerinden Ebu Cehil’in kafasına yayıyla vurup, “Bir
daha yeğenime sataşmayacaksın” diyen hazreti Hamza’yı, Uhud harbinde şehit eden
Vahşi, Müslüman olduktan sonra yalancı peygamber Müseyleme’yi harp meydanında
öldürür. Vahşi için biz, “Allah ondan razı olsun” diyoruz.
Hiçbir
sahabe onun şahsıyla ilgili kalp kıracak söz söylemediklerinden iman edip
tevbesini de günahının cinsinden yaptığından ashap, bir araya geldiklerinde dil
yarası olmadığından dostlukları sımsıkı olmuş.
Yüzde
doksan sekizi Müslüman olan bu milletin hiçbirinin bu seçim günlerinde
kalplerini kıracak söze itibar etmeyiniz.
Peşinden
gittiğiniz milletvekillerinden bir kısmının nasıl yer değiştirdiğini
görüyorsunuz.
Siz,
köyünüzde, mahallenizde, caminizde, okulunuzda uzun yıllar bu insanlarla
yüz yüze bakacaksınız.
Yüzüne
bakacağınız insanların yüzüne sözle tükürmeyiniz.