Sevilmek,
sayılmak herkesin istediği bir şeydir.
Sevilmenin
kendine göre verdiği bir mutluluk vardır ama sevmenin verdiği mutluluk daha
fazladır.
Çünkü
sevmek, sevilmeyi getirir.
Her
şeyden önce seven kalbini yaratan Allah celle celalühü sevmeli.
Ardından
bütün sevdiklerimizi yaratanın bize bu dünyada neyi nasıl yapacağımızı öğretmek
üzere gönderdiği elçi Sevgili Peygamberimiz Muhammet aleyhisselamı sevmeli.
Ondan
sonra kendimizi sevelim ki sevdiklerimize karşı yanlış iş yapmayalım.
Sevgi,
saygıyı çeker.
Annemizi,
babamızı, ailemizi, komşularımızı, mahallemizi, şehrimizin insanlarını, ülke
insanlarını ve dünyadaki bütün insanların Hazreti Adem’in çocukları olarak
sevelim ki kardeşimizin eline kibrit alevinin değmesini istemediğimiz gibi, her
insanın cehenneme gitmemesi için en etkili kelime olan “Kelime-i Tevhit”i
gönüllere nakış edelim.
Sevmek
ve sevdiklerimize her şeyin iyisini vermek bizim öldükten sonra da sevgiyle
anılmamızı sağlar.
Mecnun’un
Leyla’ya/Mevla’ya sevgisinden başka dikili ağacı yoktur ama o günün
ünlülerinden hiç birinin adı bize gelmemiş, deli/Mecnun dediklerinin adı
gelmiş.
Mecnun’un
adını bize taşıyan sevgisidir.
Kimse
dünyada kalıcı olamaz ama adının hayırla veya şerle anılmasını sağlayabilir.
Firavun,
Karun, Haman, Ebu Cehil gibi çocuk katilleri, sömürgenlik yapanlar, kendilerini
Rab yerine koyup zulmü zirveye çıkaranlar, kötülüğün zirvesine çıkmışlar ve
bunların bir kısmını Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’inde haber vermiş ki, bizim öyle
olmamamız, öyle olanlardan korkmamamız ve öyle olanların sonunda başarısız
kaldıklarına örnek olsunlar.
Tarih
boyunca halkın hizmetine sunulan mektepler, ibadethaneler, hastaneler, hanlar,
hamamlar, yollar, çeşmeler yapılıp parasız hizmet sunanlar, yaptıklarını Allah
rızası için yapmışlar ama vefatından sonra da adları kalmış, ünleri etrafa nam
salmış ve hayırlara öncülük yaptıkları gibi hayırlarının devamı için vakıflar
kurmuşlar.
Bugün
dünyada, her ırk, renk ve dinden insanlar arasında en fazla adı konulan
peygamber, İbrahim aleyhisselamdır.
Müslümanlar,
“İbrahim” derler, Yahudi ve Hıristiyanlar “Abraham” derler.
Rabbimiz
de:
“De
ki: Allah doğru söylemiştir. Bir Allah’a inanan İbrahim’in dinine uyun. O,
Allah’a ortak koşanlardan olmadı” buyurur. (Al-i Imran süresi ayet 3/95).
Hz.
İbrahim kendisini yaratan ve yol gösteren, yediren, içiren, hastalandığı
vakit şifa veren Rabbine dua ederken Rabbinden, sonradan
gelenlerin onu doğru olarak anmasını ister:
“Sonra
gelenler arasında bana doğruluk dili kıl. (Geride kalanlara hoş bir sadâ
bırakayım.) (Şuara süresi ayet 26/84).
İbrahim
aleyhisselamın yaptığı Kâbe ve etrafındaki Makam-ı İbrahim, hâlâ ziyaret
edilmeye devam ettiği gibi, kıyamete kadar da devam ederken adı da hayırla
anılmaya devam edecektir.
Hemen
hemen bütün şehirlerimizde bazı lokantaların adı “Halil İbrahim Sofrası” adıyla
faaliyet gösterir bir farkla, İbrahim aleyhisselamın sofrası zengin-fakir
herkese açıktı ve parasızdı.
Sonrakiler
arasında hoş bir sadâ, ad, nam, isim bırakmak o, hoş sadâyı
bırakanların yolunda olmakla mümkündür.
Hani
Baki:
“Avazeyi
aleme Davut gibi sal
Baki
kalan bu kubbede hoş bir sadâ imiş” demiş.
Davut
aleyhisselâm gibi hem hazineye, hem orduya, hem ekonomiye yön
verirken Hakk’ın sesini haykıranlar, zalim zorbaların belini kıranlar hoş
sadâ bırakabilirler.
Şeytanın
gör dediğini görenler, şeytanın avukatlığına soyunanlar rüzgârdan
kalemlerle sudan defterler üzerine yazı yazar gibi
gelip geçici titreşimler meydana getirirler ve kaybolurlar.