Deprem yazımı okuyan arkadaşım
soruyor, “Genelde tespitinden sonra teklifini de yazardın ama bu yazında
“Depreme dayanıklı adam” ın nasıl yetişeceğini yazmamışsın” dedi.
Ben de 1999 Gölcük depremi üzerine
Altınoluk dergisinde yayınladığım yazımı tekrarlıyorum buyurun:
“………..
………….
Peki depreme dayanıklı adam nasıl
yetişir?
Rabbimiz A'raf suresinin 58.
ayetinde iyi topraktan iyi mahsul yetişeceğini haber verir, kötü topraktan da
zorla kötü mahsul çıkar anlamında:
وَالْبَلَدُ الطَّيِّبُ يَخْرُجُ نَبَاتُهُ
بِإِذْنِ رَبِّهِ وَالَّذِي خَبُثَ لَا يَخْرُجُ إِلَّا نَكِدًا كَذَلِكَ نُصَرِّفُ
الْآَيَاتِ لِقَوْمٍ يَشْكُرُونَ
“Güzel ülkenin/toprağın bitkisi,
Rabbinin izniyle (güzel ve bol) çıkar. Kötü olanınki ise zor çıkar. Şükreden
bir kavim için ayetlerimizi biz, böyle açıklarız.” (A’raf süresi ayet 7/58)
buyurur.
Bedenlerinde haram lokma olmayan,
ekmeğine yetimin gözyaşı, işçinin ödenmemiş hakkı, karşılığı verilmemiş alın
teri karışmayan, şöhrete boyun eğmemiş, harama uçkur çözmemiş bir erkekle bir
kadının Allah'ın koyduğu kurallar içinde birleşerek meydana getirdikleri
çocuklarının kulağına doğduğu gün ezan okuyarak, büyük olarak yalnız Allah'ı
tanıtarak, depreme dayanıklı adamın yetiştirilmesine başlanır.
Bedeni helâl ve temiz olan tabii
gıdalarla beslenirken ruhu da tabiatı yaratan Allah'ın sözleriyle gıdalanır.
Kur'an onun kalbinin kandili,
aklının delili, gönlünün baharı, gözünün nuru, kulağının nağmesi, dilinin zikri
olur.
Kışın mayoyla, yazın paltoyla
dolaşmadığı, tabiat kanunlarına uygun olarak ziraat yaptığı gibi bedenin de
tabiiliğini bozmaz. İnkârdan, isyandan, yalandan fuhuştan, köşe dönmekten,
yetim malı yemekten, hazine boşaltmaktan nefret eder.
Gül güzel kokularını saçarak
sinekleri yanından uzaklaştırdığı gibi depreme dayanıklı adamı da tepeden
tırnağa kadar Kur'an edebiyle edeplenir.
Efendimizin hayat kumaşını
kendine örnek edinir ve onun rengini çizgisini, desenini kendi hayat kumaşına
dokur.
Edepsizler edebin manyetik
alanına yaklaşamazlar ve ona zarar veremezler.
Gül yaprağına sineğin konamadığı
gibi.
Tabii gıdaların helâl ve temiz
olanını yiyen, sözlerin en güzelini dinleyen insan, sokak süpürürken, ülkeyi
yönetirken, ev yaparken, dikiş dikerken sevgili peygamberimizin:
عَنْ عَائِشَةَ ، أَنَّ النَّبِيَّ
صلى الله عليه وسلم قَالَ : إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ إِذَا عَمِلَ أَحَدُكُمْ عَمَلاً
أَنْ يُتْقِنَهُ
"İşini sağlam ve güzel yapanı Allah
sever" (Ebu Ya'la, Hazreti Aişe’nin rivayet ettiği Hadisleri, Taberaniden naklen keşfûl hafa
1/245) hadisine uyarak işini sağlam ve güzel yapar.
Yapılan işten fertlerin veya
toplumların faydalanmasına, faydalı işin sağlam olmasına ve estetiğine dikkat
eder. Çünkü "Allah iyiliği güzel yapanları sever" anlamında:
وَأَنْفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلَا
تُلْقُوا بِأَيْدِيكُمْ إِلَى التَّهْلُكَةِ وَأَحْسِنُوا إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ
“Allah yolunda infak edin
(harcayın). Ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın ve iyilik edin. Şüphesiz
Allah iyilik edenleri sever. (Bakara süresi ayet 2/195) buyurur.
Hak'tan gelen hukukun
aydınlığında yürür.
Dünya gölge gibi arkasından
gelirse sevinmez. Gelmezse üzülmez. (Hadid süresi 23)
Kanun kırbacıyla toplumu adam
etmeye, insanları okullardan alıp hapishanede eğitmeye, para, kadın, makam,
şöhret, rüşvet, tehditle insanları uyutmaya yeltenmez.
Adaletle ihsan arasında yaşamaya
ve yaşatmaya çalışır.
Yasa koyucusunun dahi aklını
karıştıran deprem kanunlarının yüzlerce maddesi arasına girmeden ve boğulmadan
Rabbinin:
إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الَّذِينَ يُقَاتِلُونَ
فِي سَبِيلِهِ صَفًّا كَأَنَّهُمْ بُنْيَانٌ مَرْصُوصٌ
“Şüphesiz Allah, kendi yolunda,
birbirine kurşunla kaynaştırılmış bir binanın (tuğlaları) gibi, saf bağlayarak
savaşanları sever.” (Saf süresi ayet 61/4) tarifine uygun mümin olmak için
kalbiyle, kalıbıyla, malıyla, kardeşine omuz vermeye koşar.
Eşeğin kazığa bağlandığı gibi
altına, dolara, liraya bağlanmaz. Denizlerden daha geniş yüreğe sahiptir. Gönül
denizine altın yüklü gemiler girse onu bulandıramaz. Tırlar dolusu inci mercan
çıksa strese, sıkıntıya sokamaz.
Dünyanın en değerli varlığı
annesi, babası, eşi göçük altında kalsa ilk önce "İnna lillahi"
ayetini okur. "Allah'a aidiz. Ona dönüyoruz" der ve onların
şehidliğini müjdeleyen peygamberinin sözüyle teselli bulur.
Ölen ciğerparesi yavrusunun
cansız tenini kucağında taşırken göz yaşarır, gönül ağlar ama çocuğunun cennete
uçtuğunu, bir gün orada buluşacaklarını düşünür ve Allah'a teslim olur.
Depreme dayanıklı adam iş görür.
Rejimin verdiğini yutanlar, dediğini
tutanlar televizyonlarda örnek insanlar olarak takdim edilenler, depremin ilk
günlerinde Bodrum ilçesindeki barlarda köpük dansları yapmaları devlet
ricalinin de yüzünü kızarttı diyemem.
Onlara gelin depremzedelere
yardım edin demediler de depremzedelere yardıma koşan depreme dayanıklı
adamlara "Siz burayı terk edin. Bizimkilerin imtihan sınıfından kaytardığı
belli olmasın" dediler.
Desinler. Kovsunlar. Allah'ın
illeri de çok, kulları da çok. İçimizdeki ışık bizimle olduğu sürece nereye
sürerlerse orada ışık veririz.
İslami hizmetlerinden dolayı
hapse atılan insanlarımızın hapishanede irşad ettiği eski mafya elemanları,
özgürlük yanlıları hapishaneden çıkınca bütün güçleriyle Hakkın hakimiyeti için
çalışıyorlar.
Depreme dayanıklı adam gevşemez,
üzülmez öfkesini yutmasını bilir. (Ali imran 139) Dindaşını sırdaş edinir (Ali
imran 118) işlerini istişare ile yapar (Şura 38) Düşmanını bile esir edince en
sevdiğinden yedirir. (İnsan 8)
Deprem bölgesine ilk varanların
İslami hizmet veren kuruluşlar olduğunu yetkililer üzülerek ifade ettiler.
Düşmanını doyuran bu insanlar
sırdaş edindiği dindaşına elinden gelse ciğerini çıkarıp verir.
Verdiğinin karşılığında makam,
mevki, ihale oy beklemediği gibi Kur'a'n’ın ifadesiyle teşekkür bile beklemez.
(İnsan süresi 9)
O zor günlerin adamıdır. Zoru
göğüsler (Beled 12-16)
Zor günlerde kolay yaşayan,
işçinin alın terini, yetimin gözyaşını ışıklı salonlarda köpük danslarında heba
edenlerin bile ahirette zor günler yaşamasın diye yine de onların gönüllerinde
Kur'an'ın baharının açması için her zorluğa katlanır.
İşte depreme dayanıklı adam böyle
olur.