Mükremin KIZILCA
Gördüğünüz son kapı ve kitabe de kırılmadan…
İcat, yeni bulunan şeylere denirken keşif, bulunan ve bilinen ama üstü tozlanmış ve unutulmuş şeylerin açığa çıkarılmasına denir.
Bu tarihi köşe iddia ediyorum Efes’ten, Meryemanadan, Hattuşaştan ve Nemrut dağından daha antik ve yeraltı yerüstü hazineleriyle dolu bir köşesidir. Bu köşe Karaman’a bağlı Ermenek ilçesidir.
Ermenek ilçesinin ve 1990’lı yıllarda ayrılıp ilçe olan iki beldesi Başyayla ve Sarıveliler de dâhil kırktan fazla köyün eski adları mutlaka eski antik bir medeniyeti yansıtmaktadır: Gargara, Sbide, Dindebol, İznebol, İrnebol ve daha niceleri gibi. Osmanlı arşivlerinde “bol” ile biten köylerimiz “boli” şeklinde yazılır ki bu da bildiğimiz kent manasındaki “polis” (Dimitiopolis gibi) demektir.
Bu tarihi ve antik yerlerimizi Anadolu halkına tanıtırken devletimize de dolaylı olarak bir ihbarda bulunmakla kendimi bahtiyar hissediyorum.
Gelin diyorum ey yetkililer! Kaçak kazılar olmadan siz kazın! Ya da kaçak kazı uzmanlarıyla bir prensipte anlaşarak olayı resmileştirin! Ki yüzyıllardır süren düzensizlik bir düzene bağlansın!
Mehmet aylardır gel sana Ermenek’in altında bir yazı okutturacağım, diyordu.
Ben de: “Oğlum ne yazısı?” dediğimde Rumca mı, Osmanlıca mı bilmem ama bir inin alnında üç beş satır yazı var, beraber mutlaka gidip görmeliyiz, diyordu.
Mehmet kuzenim Hatice ablanın oğludur, bundan önce de Güneyyurt kitabımda yer alan Suluceser antik kentini onunla gezmiştik. Aksi halde o devasa sarp kayalara cesaretsiz ve yalnız gitmenin imkânı yoktur.
Mehmet’in bana her zaman “Bu dünyada senden daha derin adam var mı ki acaba?” gibi şeytani bir laf demesinden nefret ederek her defasında onunla bir yere gitmemeye gayret etsem de bunu çok merak etmedim değil. Ancak böyle tarihi bir o kadar da tehlikeli alanlara gitmek için de adam bulmak o kadar kolay da değildir. Üstelik Mehmet beni arayıp gezdirme teklifinde buluyor.
Ermenek çevre yoluna Güneyyurt tarafından girdikten sonra Turkuaz yolu göbeğini bin metre kadar geçince sağa bağ arasına doğru bir toprak yol ayrılıyor, az ileride bir su deposu inşaatı var, buralara Bekçiler diyorlar. Bu tali yolun devamı Anamur yoluna, Keşillik mahallesi yol ayrımına çıkmaktadır. Turkuaz gölü çok yakında, bağ arasının başladığı bir noktadır.
Burada bir minare boyunda sarp bir kaya var, kayanın kıble eteklerinde üç dört tane el yapımı in bulunuyor. İnin birinde kucak dolusu insan kemiği vardı, Mehmet bunları tutamlamış bana: laboratuvarda bu kemiklerin yaşı bulunur mu acaba? Diyordu.
Ben de tabi ki bulunur ve Ermenek’in bu bölgesinde yaşayan ve bu eserleri koyup gidenler hakkında çok fazla bilgi verir, dedim. Bu mağara adeta bir toplu mezarı andırıyordu. Birileri burada keçi kızartmış ve kemiklerini atmış olmasın, diye gülüştük.
Resimlerde de gördüğünüz gibi (resimleri ayrıca makaleyle beraber Mükremin Kızılca Facebook sayfasında paylaşacağım inşallah) yere yakın yerde oyulan inin birinin kapısı etrafı süslemelerle bezeli, bu arada üç satır da yazı uzmanlarının anlayabileceği sembollerle yazılmış kitabesi vardı.
Bu konuda Güneyyurtt’aki Hitit yazıtlarını KMÜ’den getirttiği Profesörlere okuttuğunu bildiğim eski turizm rehberi Yaşar Yalçın Bey aklıma geldi.
Biz âcizane bu antik eserlerin ilk defa resimlerini, filmlerini çekerek gerek basılı medyada, gerek sosyal medyada ve gerek kitaplaştırarak tanıtımını yapıp keşfini tamamlıyoruz.
Bu eserler Hazreti İsa öldükten veya semaya alındıktan sonra uzun süre inananlar zalim Romalıların takibine uğramışlardı. Onlar da Ashab-ı Kehf gençleri gibi imanlarından vazgeçmek yerine sarp kayalara ve mağaralara kaçarak sığınmakta ve oralarda rahatça ibadet etmekte bulmuşlardı çareyi.
Anamur’da hâkim olan Roma satrapları mazlumları takibe almışlar müminler de Ermenek ve civarında buldukları kayalara sığınarak buralarda bir hayat geliştirmişlerdi. Evlerini derme çatma kerpiç ve taşlardan inşa ediyorlar ölülerini de kayalarda oydukları lahitlere gömüyorlardı. Bu dev kayalarda ayrıca küçük kiliseler inşa ederek içlerinde ibadetlerini yapıyorlardı. Bu müminler için korunaklı, sulu ve muhkem kayalar çok önemliydi. İşte Ermenek böyle bir yerin adıdır.
Ermenek Evliya diliyle üç kıtada, yedi iklimde ve yetmiş ülkede emsali görülmeyen bir seyredilmesi vacip alandır, Ermenek göklere meydan okuyup başkaldıran kızıl kaya zincirlerinin ve her tarafında bu kayalara bir medeniyetin nakşedildiği bir kenttir.
Bu bakımdan antik tarihte çok güzel bir doğal savunma alanlarına sahiptir. Sırtını kayaya yaslayan insanlar o gün için bütün tehlikelerden emin oluyorlar ve bu yüzden de Ermenek hem ilk hem de sürekli bir yerleşim yeri oluyordu.
İşte bu nedenle, dünya mirası şehirlerarasına girmenin bütün kriterleri Ermenek civarında mevcut olduğundan Ermenek Dünya Mirası Şehirleri arasına girmelidir, diyoruz.