Baharın ayak sesleri duyulmaya başladı. Bazı yerlerde iki metreye varan karlar altında kalsalar da, bazı yerlerde buzlarla donsalar da, kış boyu güneş yüzü görmeseler de baharın yüzü gülünce her şey unutuldu.
Toprak
altında kış boyu uyuyan güzeller, kabuklarından çıkmaya başladığı gibi dünya
üzerinde kâfirlerin her türlü hileleri, baskıları, dalavereleri, entrikaları
altında sıkıntılı günler geçirseler de bu günlerde baskılarının şiddetinin
artmasından anlıyoruz ki dünyanın her tarafında yükselen değerin İslam olduğunu
görmüşler ki baskılarının en sonunu tüketiyorlar.
Baskıları,
yakmaları, yıkmaları bizim uyanmamıza, göçler nedeniyle henüz İslam’ın
ulaşmadığı yerlere ulaşmamıza katkıda bulunuyorlar. Çöl fırtınalarının,
karayellerin, poyrazların kasırgaya dönüşmesiyle çekirdeklerin ve danelerin
uzak diyarlara taşınıp oralarda kök salması gibi bir şey bu. Budalalar. Hiç
Allah’ın yaktığı nuru sizin söndürmeniz mümkin olur mu? Güneşi söndüremeyenler,
Allah’ın nuru olan İslam’ı söndürmeye çalışarak kendilerini yoruyorlar ve
dünyanın başını ağrıtıyorlar.
Bir
gün gelir, güneşin de ışığı söner ama İslam’ın nuru Müslümanları ahirette de
aydınlatmaya devam edecektir. Topraktaki hareketlenmeyi çiftçi görmeye ve de
hazırlık yapmaya başladı. Biz, geçim derdimizle ağaçlarımızı, bağlarımızı,
bahçelerimizi sürmeye, sulamaya, budamaya başladığımız gibi kendimiz de gaflet
uykusundan uyanmaya, yapmamız gerekenleri yapmaya, yapmamamız gerekenleri de
terk etmeye başlayalım.
Bitkilerin
ve ağaçların güz mevsiminde öldüğünü, kış boyu kabir hayatı sayılan toprak
altında kaldığını, İsrafil’in suru gibi ılık havaların esmesiyle ölü
toprakların dirildiğini ve dünya mahşerine gelmeye başladığını gördük. Bizim de
ölümümüz, kabirde kalışımız ve mahşerimiz olacak. Bu dünyada yaptıklarımızı en
küçüğünden en büyüğüne kadar her şey önümüze sunulacak. Onun için içimizin
dışta görüleceği o gün, mahcup olmamak, cehenneme sevk olunanların arasına
katılmamak için kendimizi temizlemeye, hatalarımızı budamaya, yanlışlarımızı
doğrultmaya dikkat edelim.
Yanlış
arkadaş seçiminden bizde meydana gelen kötü kokulardan arınmalıyız.
Ağaçların,
üzüm çubuklarının, kuruyan, çürüyen, hastalık kapan kollarının budandığı gibi
biz de arkadaşlardan bulaşan kötü alışkanlıkları kendimizden budamamız gerekir.
Yalnız kendimizdeki kötü hallerimizi temizlemek yetmez.
Bize
bu hastalıkları bulaştıran arkadaşlarımızı da temizlememiz lazım. Bu temizliği
yaparken, suyun ağaca tırmanışı, onu diriltişi ve hastalıklarını da
iyileştirişi gibi yapmalıyız. Yanlış kitaplardan, yanlış öğreticilerden
edindiğimiz yanlışlar da bizim çürük, urlu, hastalıklı yanlarımızdır, onları da
budamamız gerekir. Bu budama işini gül ağacı budar gibi yapalım. Ülkelere
biyolojik hastalıklar bulaştırarak savaş açanlara nasıl karşılık veriyorsak,
aynen kendi imanımıza, insanlığın imanına saldırı düzenleyenlere de karşı
durmamız, inkâr hastalığına tutulanlara da doktor hassasiyeti içinde kendimizi
de karantinaya alarak bu inkâr mikrobunu temizlememiz ve insanlık ailesini
koruyucu tedbirlerle inkârın bulaşmasını engellemek için gözünü budaktan
sakınmayan mücahitlere ihtiyaç var. Onu da başkalarına bakarak acaba kimler bu
görevi yapacak diye sağa sola bakmaya gerek yok. Bu kutsal görev, hava almamız,
yemek yememiz, su içmemiz gibi bizim kendi gıdamızdır. “Başkaları nefes alırsa
ben de alırım” diyenimiz var mı?