Hiç olmadım daima olacağım. Beni gören olmadı, olmayacak da. Lakin tüm canlılar bana güveniyor.
Neyim ben?
Bu sorunun yanıtı, yazının sonunda,
Pamuk Prenses, çocukluğun saf dünyasının masum güzeli.
Masalda, güzelliğiyle rekabette geriye düşen kraliçe üvey annenin ölümünü istediği genç kızdır. Masallarda iyiler ve kahramanlar ölmez, gökten düşen 3 elmadan biri onlarındır.
Masallarımızda Pamuk Prenses’e korkulu, endişeli ve acılı günlerinde minik bir kulübenin kapısı ile bu kulübenin 7 minik adamının yüreği de açılmıştır.
Yeşilçam’ın “Nahif Filmli” yıllarda çektiği filmlerden biridir; Pamuk Prenses ve 7 Cüceler.
Bu filmdeki 7 cüceden birini anlatmak istiyorum size,
Filmdeki ismi Neşeli idi.
Neşeli benim arkadaşım. Uzun yıllar görüşmemiş olsak bile 50 yıla yakın oldu arkadaşlığımız.
Filmdeki ismi Neşeli idi. Bunu bir kez daha not düşmek istedim. Hayattaki rolü ise; bu kadar net değil. Hayat cömerttir, hayat cimridir. Neşeli hayatının bir bölümünde neşeli oldu. Neşeli, hayatın cömert yanından da cimliğinden de nasiplendi.
Güzel dostlar edindi, kuzu güttü, kuş avladı. Okul sıralarında çocukluğunu neşeyle yaşadı. Mutlu bir evlilik yaptı, rahat bir işte çalıştı. Allah biri kız iki çocuk bağışladı. Sağlığı huzuru yerindeydi. Dünyalık da eh işte. Çalışmaya başladığı ilk günden hayalini kurduğu evi ve arabası olmuştu. Yazlık olmasa da dert etmemişti.
Emekli olunca güzel yerler görecekti, gezecekti, tozacaktı.
Hayatın gaddar yüzü yaşa boya bakmaz. Bir ayrılık rüzgarı esti, meyvelere gölge vereceğini umduğu yaprakları dökülüverdi.
Dili ve gönlü oldum olası herkese açık değildi. Bu olaydan sonra daha çok kapandı. Ayrılık acısını dibine kadar yaşadı.
Her şeyin bir bitim noktası vardır. Bu acının da öyle oldu. Bükük boynunu kaldırdı, sıkıntılarından silkelendi, arkadaşlarıyla görüşmeye başladı.
Seyahat hevesi hiç yakasından düşmemişti. Bu hayalini gerçekleştirmenin vakti gelmişti.
Kimi zaman şehir turları, kimi zaman tekne turları; dağ, orman, deniz; yeni yerler ve yeni insanlar tanımanın iyileştirici gücünü de hissediyordu. Uzak Doğu’ya da gitti, Umreye de. Akdeniz kıyılarını, daha çok Mersin’in henüz yağmalanmamış kıyı şeridini çok sevdi.
Her geziden sonra kısık gözlerinin içi daha çok parladı.
Ramazan’dan hemen önce, arkadaşlarının daveti üzerine İzmir’e ve Kuş Adası’na gitti. Çok keyifliydi. Ama son günlerde bir sıkıntısı vardı. Bu kez ailevi değil bedenseldi.
Yürürken zorlanıyor, çabuk yoruluyor, nefesi tıkanıyordu. Kolunda ve sırtında ağrılar da başlayınca, bir alarm durumu olduğunu farkına vardı.
Kuş Adası’ndan Konya’ya geldi. Misafir eden can dostlarından Sami abisi “check up” a ikna etti. Kalpte sorun vardı. Üç damar tıkalı ve bypass zorunlu görülmüştü.
Korkuyordu ama mütevekkildi. Ameliyat için Ankara’yı istedi. Ameliyattan korkusu azdı. Asıl endişesi, “Ameliyat sonrası bakım çok önemli” uyarılarıydı.
Ankara’da “Neşeli Abim” diyen mesleğinde çok parlak bir Kalp ve Damar Cerrahisi Profesöründen görüş aldı, muayene oldu. Ameliyat elzemdi: “ Ameliyat sonrası bakım daha önemli” uyarısı geldi. Ardından Çukurambar semtindeki Bayındır Hastanesi’ni seçti. Bir ekip, anjiyo bulgularını ve raporları inceledi. Söyledikleri kısa şöyleydi;
“ İki gün yoğun bakımda kalırsın, bir hafta normal odada. Sonra taburcu işlemin yapılır. Ameliyat sonrası bakım hizmeti çok iyi olmalı. Enfeksiyon riski var. Kararını ver, gecikme.”
Araştırmalar sonucu bir yer bulduk. Bakım hizmeti alacağı yere, Hasan Sadi, Ali Baki, amcalarından ayrılmak istemeyince birlikte gidildi. İyi hizmet verildiği gözlemlenen temiz bir mekandı. Güzel bir oda seçti, rezervasyon yaptırdı. Artık ameliyatı ertelemek için sebep kalmamıştı.
Hasan Sadi ve Ali Baki, anne ve babalarıyla birlikte amcalarına hastaneye kadar eşlik ettiler. Hastaneye yatış işlemi çabucak oldu, her türlü tahlil de kısa sürede tamamlandı.
Odasından çektiğim, “ Armada Manzaralı” fotoğrafı dostlarıyla paylaştı.
9 Mayıs Çarşamba günü ameliyathaneye götürdüler. Ameliyat saatler sürdü, yoğun bakım odasına alındı.
Bugün 22 Mayıs Salı, Neşeli hala yoğum bakımda. Ciğerleri kötüymüş, solunum cihazına bağlı. Operasyonu yapan hoca, benim anlayacağım şekilde durumu aktardı. Anladığım şu: Duaya ihtiyacı var.
7 Cücelerin Neşeli kimliğinde yazdığı şekilde Tayyar Yıldız. Karaman’ın Tayyar Abisi.
“Pamuk Prensesi Kim Öptü? Bu yazının başlığı.
Pamuk Prensesi elbette yakışıklı prens öptü.
Peki size bir sır vereyim; Pamuk Prensesi yakışıklı prensten önce canım arkadaşım neşeli öptü. İnanmayan filmini izleyebilir. Prens, filme sonradan dahil oluyor. Neşeli, üzgün ve endişeli prensesi öpüyor, şirinlik olsun diye. Pamuk Prenses henüz kalbinin sahibi prensle tanışmamıştır.
İşte Neşeli, Pamuk Prensesi yanağından öpüyor. Pembe yanaktan dudak ucundan kondurulmuş bir öpücük.
Neşeli, Tayyar Yıldız, şimdi geciktirilmeden bir şefkat öpücüğü bekliyor. Tüm sevdiklerinden tanıdıklarından. Ramazan bereket ayı, Duası da bereketidir. Bizlere düşen ve elimizden gelen tek gücümüz dua. En yararlı ilaç duadır. Dua dirençlidir ve çabuk yayılır. Unutmayalım, insan doğarken yumuşak ve güçsüzdür. Ölürken sertleşir ve kalınlaşır. Tüm yumuşak kalpliler henüz kalınlaşmamış olan Neşelilerin dostları; Lütfen dualarınızı esirgemeyin.
Şerafettin Güç, Vefik Boynukalın, Kel Mahmut, Arap Ramazan, Esat Aköz, Taner Dulkadir, Yüksel Sevinç ve Sami Çakır başta olmak üzere, defalarca arayıp, Tayyar Yıldız’ın durumunu soran arkadaşlarına, Neşeli adına teşekkür ederim.
Yazının girişindeki soruyu bir de şöyle soruyum;
“Asla olmadı. Olmayacak. Var ama hiç olmamış. Hep olacak”
Sorunun yanıtı “YARIN”
Hiçbir şeyi yarına ertelemeyelim. Dua gününüz bugün, ne olur, yarına kalmasın.
Rabbim, Neşeliye sağlık versin, Çocuklarına ve sevdiği arkadaşlarına bağışlasın.
Not: Sevgili Tayyar, Hastaneden çıkacağın günü sabırsızlıkla bekliyoruz. Yağmur duasına giden kalabalıktan elinde şemsiyesi olan kişi gibi biri var. Sana 34 numara terlik aldı. Hasan Sadi her sabah terliği başucuma getiriyor. Amca diyerek seni soruyor.