Prof. Dr.
Yılmaz, Karaman’ın Çukurovası olarak bilinen Hacıbaba Dağı ile Karadağ
arasındaki tarım arazileri ile iç içe olan bölgenin Mermer Ocağı işletmecisi
bir firmaya verildiği/satıldığını iddia ederek, konunun önemini ve bölgeye
vereceği zararları dile getirerek, bu konu ile ilgili gerekli yerlere ve
yetkililere ulaştığını ancak bir sonuç alamadığını belirtti.
Prof.
Dr. Mehmet Asil Yılmaz; ‘Vay Halimize,Vay
Doğamıza, Vay Yavrularımıza ve Vay Yarınlarımıza’ (Şikayetim Var) diye
başladığı konu ile ilgili açıklamasında şöyle dedi;
“Sevgili Dostlarım sizlere Karamandan selam ve sevgilerimle gününüz aydın olsun
diyorum ve yöremin en önemli sorunumuzu bu vesileyle aktarmak istiyorum.
Konu: Karaman’ın Çukurovası diye bilinen Hacıbaba Dağı ile Karadağ’ın
arasındaki büyük bir ova niteliğini taşıyan, tarım arazileriyle iç içe olan
yöremizin tepeleri ve dağları bir maden ocağı firması tarafından mermer
ocakları açmak ve işletmek üzere satın alınmış.
Eğer bu maden ocağın faaliyetlerine yüce makam
tarafından izin verilirse, Köyümüzün onlarca yüzlerce dönüm tarım alanları
önemli zarar görecektir, doğası da zarar görecektir.
Bilimsel verilere göre bu yörede çıkartılacak olan
100 ton malzemenin de sadece 8-9 tonu mermer olacakmış. Geriye kalan 91 veya 92
ton taş ve mermer atıkları ve artıkları etrafa dağıtılacakmış.
Her ne kadar Tarım Bakanlığı Mevzuatına göre “dağlarda
ve tepelerdeki mermer ve taş ocaklarının bulunduğu alan tarım alanı değildir”
diye madencilerin lehine, üreticilerin aleyhine tecelli edecek mantık dışı
maden işletme ruhsatı verilecek olsa da, bu düşünüş şekli tamamen yanlıştır. Çünkü
yöremizde her daim rüzgarlar eser esintilerin şiddetiyle ve etkisiyle de
yığıntılardan, atıklardan ve artıklardan uçan tozlar çevreyi önemli ölçüde
kirletir.
Kirleticiler de doğrudan hem köyümüzün görünümünü
bozacak hem de etrafa yayılan bu kirleticiler meyve ağaçlarının fotosentez
yapma aktivitesini engelleyecektir Engellenme sonucunda da tarımsal üretimde
önemli oranda verim noksanlığına neden olacaktır. Yani birkaç yumurtası için
altın yumurtlayan tavuk kesilecektir.
Yöremizde 100’lerce ton elma ve mısır
üretilmektedir. Hatta bir dönümden elde edilen mısır üretimi miktarı ton olarak
Çukurova da ki mısır üretim miktarı ile eş değerdedir. Buna ek olarak yöremiz
de 10 larca ton da fasulye ve sebze üretimi de gerçekleşmektedir. Yöreye diğer
illerden gelen yüzlerce işçi gelerek ve topraklarımızda çalışarak geçimlerini
sağlamaktadır.
Tarım arazilerimizle iç içe olan dağlarımıza ve tepelerimize
yine tekrar ediyorum, eğer ocaklar faaliyet gösterirse, Karamanı Çukurovası
diye adlandırılan köyümüzün toprakları zamanla azar azar yok olacaktır, yani
açıkça Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olacağız.
Durum yüce makam sahiplerine sözlerimle ve dilekçelerimizle
bildirildi. Umut ederim Yüce makam sahipleri binlerce dönüm verimli tarım
arazilerimizin verimsiz konumuna getirilmesine izin vermezler. Eğer izin
Verirlerse vay halimiz, vay doğamıza, vay yavrularımıza ve vay yarınlarımıza.”
Yılmaz, Konuyu yetkili makamlara ve Milletvekillerine de
ilettiğini, ancak konu ile ilgili sonuç alınıp alınmadığını takip için yaptığı
telefon aramalarına cevap alamadığını belirterek yaptığı ikinci açıklamasında
da şöyle diyerek serzenişte bulundu;
“Yöremizin sorunlarını kibar dilden veya dilimin döndüğü
kadar tanıdık ve yöremin yetkili kişilerine ilettim Aynı durumu bu kez tanıdık
milletvekillerine de ilettim, dinlediler.
Sorun çözüldü mü diye 2. kez aradığım da Saygıdeğer
hemşerilerim ve Milletvekilimiz telefonuma cevap vermedi.
Ben ne diyeyim .Makam işte öyle bir şey
dostlarım.”