KMÜ
Eğitim Fakültesi ile Dil ve Edebiyat Topluluğunun ortaklaşa düzenlediği
program, üniversitenin 14'üncü Kuruluş Yıl Dönümü kutlama programı kapsamında
27 Mayıs günü çevrim içi olarak gerçekleştirildi.
Yönlendiriciliğini
KMÜ Eğitim Fakültesi Dekan V. Prof. Dr. İdris Nebi Uysal'ın yaptığı programın
açılış konuşmasını gerçekleştiren Rektör Prof. Dr. Namık Ak, KMÜ'de "2021
Yunus Emre ve Türkçe Yılı" münasebetiyle düzenlenen Yunus Emre
Okumaları'nın önemine değinerek Mevlana ve Yunus Emre'de doruk noktasına çıkan
sevgi ve hoşgörü anlayışının en büyük membasının İslam kültürü ve Anadolu
toprakları olduğunu belirtti.
"Bizim için her yıl Yunus Emre yılı"
Program,
KMÜ Dil ve Edebiyat Topluluğu Başkanı Kahraman Şirin'in Bakülü Şair Anar
Rızayev'in Yunus Emre'nin 'Geldi Geçti Ömrüm Benim' şiirine yazdığı naziresini
okumasıyla başladı. Ardından konuşan Prof. Dr. İdris Nebi Uysal, "Bizim
için her yıl Yunus Emre yılı. Onun şiirleri ve öğretileri hayatımıza işlemeli,
genç nesle daha iyi anlatılmalı." dedi.
"Bunca zaman geçmesine rağmen hala Yunus
Emre'nin dil mahareti aşılamamıştır"
Yunus
Emre Okumaları'nın bu haftaki konuğu olan Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ziya Avşar, Yunus Emre'nin
"Ol dürr-i yetimem ki görmedi beni umman" şeklinde başlayan şiiri
üzerinden açıklamalarda bulundu.
Prof.
Dr. Avşar, Anadolu'da Oğuzlar'ın sözlü kültüründe yoğurdukları dili, Yunus'un
fırınında pişirdiklerini söyleyerek "Yunus Emre Divanı'nı her okuduğunuzda
ayrı bir yönünü keşfeder ve onun dil dehasına hayran kalırsınız. Aradan bunca
zaman geçmesine rağmen hala Yunus Emre'nin dil mahareti aşılamamıştır."
dedi.
"Yunus, suyu dereden değil, buluttan
içmiştir"
Prof.
Dr. Avşar, Yunus Emre gibi, dilin içini dolduracak bir manaya sahip
olamadığımız için onun dil dehasına ulaşamadığımızın altını çizerek
"Mevlana'nın tabiriyle o, suyu dereden değil, buluttan içmiştir."
şeklinde konuştu.
"Cenab-ı Hak dostlarını dahiler arasından
seçer"
Prof.
Dr. Avşar, sözlerine şöyle devam etti: "Yunus gibi hak erleri çifte dehaya
sahiptir: Birisi zihin, diğeri kalp. Çünkü Cenab-ı Hak dostlarını eblehler
arasından değil, dahiler arasından seçer. Kalp; beyin kapasitesini aşan ayrı
bir akl'ediş biçimidir, Hak vahyine konu olan yerdir. Hak dostları hem aklî hem
kalbî yönden dehadırlar. Onlar hangi dile el atsa diriltir; hangi manaya erişse
onu dile getirebilirler. Yunus Emre buna 'kudret dili' adını vermektedir. Ancak
Hak erleri irşat gayesi yüklenmemiş hiçbir mana ve sırrı dile getirmezler. O
yüzden Yunus Emre'nin sözleri de irşadî sözlerdir."
"Denizdeki nadir inciyi ancak nadir
dalgıçlar çıkarır"
Prof.
Dr. Avşar, Yunus Emre'nin "Ol dürr-i yetimem ki görmedi beni umman"
dizelerinde geçen "dürr-i yetim" tabirinin 'ender bulunan inci'
anlamına geldiğini ve şiirimizde bu tabirle Hz. Peygamber'in kast edildiğini
ifade ederek şöyle konuştu: "Burada umman yani deniz, marifet'i yani
Cenab-ı Hakk'ın özel ilmini anlatır. Denizdeki nadir inciyi de ancak nadir
dalgıçlar çıkarır. Denize derin dalış yapıp vurgun yemeden o inciyi çıkarmak
herkesin harcı değildir. Özlerinde balık istidadı taşıyanlar yani marifete
talip olanlar onu bulabilir. O nadir inci nur-u Muhammedî'dir. Suyun yatağı ne
kadar genişse marifeti de o kadar çok olur. Göl olana göl kadar, deniz olana
deniz kadar, kainat olana kainat kadar verilir. Sır denizi bir katrede
gizlidir. Umman büzülüp bir katreye sığar ki buna tasavvufta 'fena'
denir."
Prof.
Dr. Avşar, Yunus Emre'nin nesne'lerin gaybî duyguları olduğunu ancak bunların
bizim duyularımızdan daha gelişmiş seviyede bulunduğunu dile getirdiğini
belirterek sözlerine şöyle devam etti: "Nesnelerin dilleri gibi ilimleri
de yüksektir; toprağa ekilen tohumdan bunu anlayabiliriz. Nesnelerin duyuları
ile velilerin duyularını Yunus eşleştirir; onda bu duyular birleşir, aynileşir.
Biz nesnelere duyu yansıtmayız; nesnelerdeki duyuyu yansıtırız."
Tasavvufî
algı ile zihnî algı arasında fark olduğunu dile getiren Prof. Dr. Avşar, zihnî
algı ile olayları yorumlayanların herşeyi 'ayrı ayrı' ve parçalara ayırarak
yorumladığını söyledi ve "Bize bu bir düzen içinde görünür; bunun ayrımını
ne yorumlayan ne de dinleyen fark eder. Tasavvufî algı ise dalları değil, ağacı
görür." dedi.
"Yunus Emre'ye göre sevgi varsa muhakkak
bedeli de vardır"
Prof.
Dr. Avşar, Yunus Emre'nin beyitleri üzerinden açıklamalarına devam ederek
şunları söyledi: "Yunus Emre'ye göre sevgi varsa muhakkak bedeli de vardır
ve muhabbetin bedeli, ayrılık sürecidir. Muhabbet, acı verici bir bedel
üzerinden yürür; Yunus'a göre bu pek zalim görünen işleyişin ardında çok ince
hikmet vardır. İnsanlar olaylara ya vahdet (birlik) ya da kesret (çokluk)
algısından yaklaşır. Kesret algısına göre herşey, koptuğu ve ayrıldığı
parçasını arar. Hayattaki engeller ve tuzaklar, bir mürşitten başkası değildir.
Yakup, Yusuf sevgisinde ısrar edince gaflet perdesini parçalayana dek ayrılık
acısı çeker. Bu bir arayıştır ve her an neyle buluşup neyle ayrıştığımız
önemlidir. Unutulmamalı ki Karun mala koşuyorsa mal da Karun'a koşuyordur.
Yakup, Yusuf'u arıyorsa Yusuf da Yakup'u arıyor; Mecnun, Leyla'yı arıyorsa
Leyla da Mecnun'u arıyordur. Ana gaye ise Yakup'un ve Mecnun'un kendini bulması
değil, kölelikten kurtulup Sultan'a ulaşması yani vahdet bilincidir."
Program,
Prof. Dr. Avşar'ın KMÜ'nün 14'üncü kuruluş yıl dönümünü kutlayarak "Ayın
14'ü tamamlanmadır; bundan sonra artık daha iyi işler gelecektir."
şeklindeki sözlerinin ardından sona erdi.
HABER: İsmail DİKBAŞ