Cemalettin TAŞKIRAN
Tarihe baktığımızda, peygamberimiz Hazreti Muhammed'in yaşantısı her türlü gösteriş, lüks ve israftan uzak; son derece mütevazi bir hayat olarak karşımıza çıkıyor.
Peygamberimizin mütevazi yaşantısına en güzel örnek kendisini tanımadan ziyaretine gelenlerin, topluluk içindeyken, kimin peygamber olduğunu anlayamamalarıdır. Peygamberimiz o derece mütevazi, o derece toplumla içiçedir.
Hazreti peygamberimizden sonra gelen 4 halife de kendi dönemlerinde aynı mütevazi yaşantıyı sürdürmüş, ne din adına ne de devlet itibarı adına gösterişe kaçmamışlardır.
Gerçekte peygamberimiz ve 4 halife dönemindeki İslam Devleti, döneminin en güçlü ve en zengin devletlerinden biriydi. Gösterişli, şatafatlı ve lüks içinde bir hayat tarzı seçebilecek her türlü imkanları vardı.
Ama onlar mütevaziliği ve sadeliği tercih ettiler ve öyle yaşadılar.
Onların asıl mücadelesi, tebliğle insanları cehaletten, adaletsizlikten, yoksulluktan, tembellikten kurtarmak oldu. Kul hakkı yemediler. Haksız kazanca izin vermediler. Kibir, gösteriş içeren tutum ve davranışlardan kaçındılar.
Fakat onlardan sonra İslam dünyasında büyük bir bozulma başladı. Giderek de bu bozulma arttı. Zaman zaman kısmi iyileşmeler de oldu. Ama İslam ülkeleri bugün, maalesef, dünyada israfın, rüşvetin, yolsuzluğun, hırsızlığın, her türlü suç ve rezaletin yaşandığı topluluklara dönüştü.
İslam ülkelerinin aralarına savaşa dönüşecek kadar kin ve nefret girdi.
Bunun temelinde olan hırs, fanatiklik ve cehalet bugün Müslüman toplumları darmadağın ediyor. Eritiyor. Etkisizleştirerek küçültüyor. Hırs “sonu gelmeyen, aşırı istek ve tutku” anlamındadır. “ Hep ben olayım, hep bende olsun” anlayışıdır. Bu anlayış yüzünden Orta Doğu’da Müslüman Müslümanı, yani Müslümanlar birbirini öldürüyor.
İçeriye, dışarıya fark etmez. Nereye bakarsanız görebilirsiniz: hırs, mütevaziliği ve idealleri öldürür, öldürüyor…