Namazımızın son oturuşundan sonra, namazdan
çıkarken, başımızı sağ omuzumuzu görecek kadar döndürür ve sağımıza “es-Selamü
aleyküm ve rahmetullah” deriz ve sol tarafa dönerek yine aynı selamı
tekrarlarız.
Türkçemizde bir sevdiğimizi uğurlarken “Haydi,
selametle git” deriz.
Yani, kazasız, belasız, korkusuz, güven içinde,
sağ-salim sevdiklerine kavuş” deriz.
Sağımıza ve solumuza selam verirken, kendimizin
sağında kalan İzmir, Edirne, Bodrum, Yunanistan, Avrupa, İngiltere, Amerika,
Güney Amerika, Afrika devletlerinde yaşayan bütün Müslümanlara selam vermiş
oluruz.
Solumuza selam verirken Kars, Erzurum, Hakkari,
İran, Afganistan, Çin, Kore, Japonya, Avustralya, Yeni Zelanda gibi solumuzda
kalan bütün Müslümanlara selam vermiş oluruz.
Sağ ve solumuza selam verirken, bütün dünya
üzerindeki Müslümanlar için en tehlikeli mikrop olan ve iki dünyamızı da ateşe
atan kafirlik mikrobundan selamette olmasını dileriz.
Allah’a isyandan, yalandan, haramdan, zinadan,
kumardan, faizden, rüşvetten, gıybetten, iftiradan, dedi-kodudan, gavurların
kurallarını Allah’ın hükümlerinin önüne geçirmekten, hastalıklardan,
fakirlikten, korkaklıktan, şeytanın şerrinden, zilletten, bulaşıcı
hastalıklardan, ödenmesi zor borçtan, gamdan, kederden, çaresizlikten,
cimrilikten, tembellikten… selamette olmasını ve Allah’ın rahmeti altında
bulunmasını isteriz.
Nemrut gibi kafir krala karşı duran, putları
yere seren İbrahim aleyhisselamıı ateşte yakmak için ormanlarda odun bırakmayan
Nemrut’un ateşine mancınıkla atılırken gönlüne keder girmeyen Allah’ın kaderine
teslim olam İbrahim aleyhisselam’ın taeşini gülistana çeviren bir İsmi de
“Selam” olan Rabbimizin:
قُلْنَا يَا نَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَى
إِبْرَاهِيمَ
“Biz dedik: "Ey ateş, İbrahim'e serin ve
selamet ol." (Enbiya süresi ayet 21/69)
Sağ ve solumuzdaki bütün dünya Müslümanlarına
selam verirken biz de “Çağdaş Nemrutların atom bombasından, füzelerinden,
serpme silahlarından…selamette olunuz, selamette olacak çalışmalara giriniz
diyoruz.
Ashaptan bazılarını namazdan çıkarken baş veya
elle işaret yaparak selam verdiklerini gören Sevgili peygamberimiz:
إِنَّمَا يَكْفِى أَحَدَكُمْ أَنْ يَضَعَ يَدَهُ عَلَى
فَخِذِهِ ثُمَّ يُسَلِّمُ عَلَى أَخِيهِ مَنْ عَلَى يَمِينِهِ وَشِمَالِهِ
“Sizden birinizin ellerini diz/uyluk üstüne
koyması, sağ ve solundaki kardeşlerine selam vermesi yeterlidir” buyurmuş.
(Müslim, Sahih, K. Salat, bab 27 el’emru bissüküni fissalat)
Sağımızda ve solumuzda olan, görülen ve
görülmeyen bütün Mü’min kardeşlerimize selam verirken biz, Müslüman olmayanlara
da hidayet talebinde bulunuruz.
Namazdan çıkarken selam vermeden önce “es-Selamü
aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullahi ve berakatühü/Allah’ın selamı, rahmeti ve
bereketi senin üzerine olsun ey Peygamber” diyerek sevgili peygamberimize de
selam veriyoruz.
Kur’an-i Kerim’de “Ve Selamün al’el
mürselin/Bütün peygamberlere selam olsun” diyor. (Saffat süresi ayet 37/181)
Sağdaki ve soldaki Müslümanlara selam verirken,
caminin içindeki de olsa hepsine selam verdiğimiz hiç aklımıza geldi mi?
Halbuki bunlardan tanıdığımız bazılarına camiye
gelirken gördüğümüz halde meşrep farkından dolayı selam vermeden veya verdiği
selamı almadan camiye gelebilirken, camide ayrım yapmadan selam veriyoruz.
Dünyanın her tarafında İslami hizmetler yapan
Müslümanları hiç tanımadığımız halde batılı ajanların, şeriatçı, tarikatçı,
radikal, fundamantalist (neyise)…. isimlendirmesi ve uyduruk haberleriyle kin
beslediğimiz kardeşlerimize, namazımızdan çıkarken selam verdiğimiz halde
camiden çıkınca hemen caminin çay ocağında sövmeye de başladığımız olur.
İslam aleminin en yetkin İslam alimleri, dünya
çapında bütün Müslümanları etkilemeye başladığı anda, onu terörist ilan
edivererek hareketlerini kısıtladığı gibi bir çok Müslüman gurubunda gazabını
onun üzerine çekiveriyor.
Sevgili peygamberimiz, bizim aramızdaki sevginin
yaygınlaşması için yol gösteriyor:
عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ
-صلى الله عليه وسلم- « لاَ تَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتَّى تُؤْمِنُوا وَلاَ تُؤْمِنُوا
حَتَّى تَحَابُّوا.
أَوَلاَ أَدُلُّكُمْ عَلَى شَىْءٍ إِذَا فَعَلْتُمُوهُ
تَحَابَبْتُمْ أَفْشُوا السَّلاَمَ بَيْنَكُمْ
Siz, iman etmeden cennete giremezsiniz.
Birbirinizi sevmeden (kamil) iman etmiş olmazsınız. Birbiriniz sevmeniz için
size bir yol göstereyim mi? Aranızda selamı yayınız. (Müslim, Sahih, K. İman,
bab 24, Ebu Davud, Sünen, K. Edep, bab 143, İfşaü’s-selam)
Sokakta, salonlarda, herhangi temiz bir yerde
karşılaştığımız insanı tanısak da tanımasak da sözlü olarak selam vereceğiz.
El-kol işareti, baş eğme, bedenin yarısını öne
doğru eğme, selam sayılmaz.
Ancak uzakta ise, karşı arabada ise dille yine
biz selamı söyleyeceğiz ve el işaretiyle de selam verdiğimizi ifade edeceğiz.
Bize verilen selama daha güzel karşılık
vereceğiz.
Rabbimiz buyurur:
وَإِذَا حُيِّيتُمْ بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِأَحْسَنَ
مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ حَسِيبًا
“Bir selamla selamlandığınızda, ondan daha güzel
selam verin veya aynıyla karşılık verin. Muhakkak Allah, her şeyin hesabını
yapandır. (Nisa süresi ayet 4/86)
Sevgili peygamberimizin, her namazının ardından
üç defa istiğfar yaptıktan sonra söylediği:
عَنْ ثَوْبَانَ قَالَ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله
عليه وسلم- إِذَا انْصَرَفَ مِنْ صَلاَتِهِ اسْتَغْفَرَ ثَلاَثًا وَقَالَ اللَّهُمَّ
أَنْتَ السَّلاَمُ وَمِنْكَ السَّلاَمُ تَبَارَكْتَ ذَا الْجَلاَلِ وَالإِكْرَام.
“Allahım, senin bir adın da “Selam” dır, selam
ve selamet ancak sendendir. Ey celal ve ikram sahibi Allah’ın senin şanın çok
yücedir”(Müslim, Sahih, K Mesacid, bab 27, Ebu Davud, Sünen, K. Vitr, bab 25)
Bu mübarek sözleri her namazın ardından
söylerken farkına varıyorum ki, yediğim ve içtiğim hiçbir şey, benim dilimde,
ağzımda, dimağımda, bıraktığı tadın hiç biri bu sözlerin verdiği tadı vermiyor.
Eeee, Rabbimizin “Selam” adının tadına
varıyoruz, ondan selam ve selamet bekliyoruz ve en sonunda Rabbimizin
“Daru’s-Selam” diye isimlendirdiği Cennetinde, Rabbimizin, meleklerinin ve
cennetliklerin selamını umuyoruz.