Kızar
ama küsmez, kırılır fakat kopmaz bir öğretmendir Şevket hoca.
Öğrencilerinin
iki dünyasının da güzel olması için çalışır.
Şehre
gelen her yabancıdan haberi olur. İslami hizmeti olan her insana yardım elini
uzatır.
Evi,
köylerdeki köy odası görevini yapar.
Müsafirleri
evinde ağırlar.
Okullar
tatil olunca üniversitesi olan büyük şehirleri ve yatılı yurtları olan illeri ziyaret eder.
Yurtlarda
kalır, yöneticisiyle dost olur ve gelecek yıl göndereceği öğrencilerin parasız
olarak kalmasını, yurt ve burs işlerinin ayarlanmasını sağlar.
Onun
için kurs, yurt ve burs verenler, İslam’a gönül vermiş olsunlar yeterli.
Onlar
radikalmiş, ılımlıymış, tarikatçıymış, şeriatçıymış, diyanetçiymiş hiç önemli
değil.
Yeter
ki bu bir ayakkabıyla beş sene okumak zorunda olan, karne parasını bile
bulamayan, tamamı fakir olan okulunun ve diğer okulların çocukları okusunlar.
Not
defteri tutmaz. Cep telefonu taşımaz ama her hangi bir şehir söyleseniz, o
şehirde İslami hizmetlerde aktif olan insanların adını adresini bilir.
İslami
guruplardan hiçbirinin malı olmaz, hiçbirinin aleyhinde bulunmaz, hep çalışkan
Müslümanların yanında olur, din düşmanlarının karşısına da tek başına dikilir.
Ayrı
ayrı guruplara bölünen ve ayrı hizmetler yapan gayretli Müslümanlar onun evinde
bir araya gelirler.
Evine
müsafir olan ve bir guruba ait hizmetlere koşturan müsafirine, bir başka
gurubun güzel hizmetlerini de anlatarak farkına vardırmadan aralarında sevgi
bağı kurmaya çalışır.
Öğretmenlikten
emekli olduktan sonra İstanbul’a geldi ve evimde müsafirim oldu.
Cumartesi
akşamıydı. Akşam Müslüman olan Amerikalı Fatma’dan bana bir telefon geldi.
Fatma
Hanım telefonda Müslüman olan oğlu İbrahim’in arkadaşının Amerika’dan geldiğini
ve Müslüman olmak istediğini, Pazar günü kuşluk vaktinde evlerine gelmem
gerektiğini söyledi.
Ben
de ona şaka yollu, “Fatma Hanım, senin için geldim. Oğlun için geldim. 250
milyon Amerikalı Müslüman olursa ben iki yüz elli milyon günü nerede bulacağım.
En iyisi sen, Clinton’u ikna et. Televizyondan ona Kelime-i Şehadet’i söyletelim. Bütün
Amerikalılar da evlerinden söylesinler de işi kolaylaştıralım” dedikten sonra
Pazar sabahı Fatma Hanım’ın evine müsafirimle beraber gittik.
Fatma
Hanım, apartman komşularını da çağırmış. Daracık evde, küçücük salonda, sıkışık
bir halde kahvaltı yaptık ama Şevket hocanın kadın-erkek karışık ve de
sıkışık oturduğu ilk olay oluyor bu.
Arada
bir bana, “Ben dışarı çıkayım seni bekleyeyim” diyor ama Amerikalının Kelime-i
Şehadet getirmesini görmek isteği de onu dışarı bırakmıyor.
Amerika’da
bir üniversitede okuyan bu gence de İsmail adını verdim. Çünkü İsmail ismi hem
Yahudiler tarafından, hem Hıristiyanlar tarafından, hem de Müslümanlar
tarafından sevilen bir isim.
Eğitimcilerin
emeklisi olmaz rahmetlisi olurmuş.
Şevket
hoca emekli olduktan sonra güz mevsimi gelince on kadar iş yeriyle anlaşır, o
iş yerlerinin işçilerine günde yarımşar saat ilmihal bilgileri öğretir.
İş
yerlerinden para almaz.
Bisikletiyle
gider gelir.
Kimseye
yük olmaz.
Boş
olduğu günlerde kara tirene biner, bir milyon liralık biletle (şimdiki bir
lirayla) üç saat yolculuk yaparken kondüktörden başlayarak son vagona kadar
bütün yolculara o günün dini mesajını verir.
Dönüş
için bir milyon liralık bilet alır ve yine üç saat tebliğine devam eder.
Memur
maaşıyla bunlar olmaz demeyin. Birçok insanın sigaraya verdiği parayla yapıyor
bu işleri.
Elbise
alırken solmayan renkleri tercih eder ve on sene giyse bile çok temiz
giydiğinden eski olduğunu bilemezsiniz.
Yaz
mevsiminde hizmet için uzun seyahate çıkar.
Kara
tirenle yolculuk yapar. Dostlarını ve
elinden tuttuğu öğrencilerini ziyaret eder.
Yanına
çokça kendi kavurduğu nohut ile kuru üzüm alır ve lokantalarda yemek yiyerek
midesini de bozmaz.
İstasyonlardaki
çeşmelerden su ihtiyacını karşılar ve böylece yine de gittiği şehirlerde
göndereceği öğrencilere yurt ve burs işini ayarlayarak döner.
Diğer
Müslümanların yaptığı hizmetlerin eksiğini söyleyerek vakit kurşunlamaz.
Kendine
kızmaktan başkalarına kızmaya vakit bulamaz.
“Ya,
ne adammış be. Bu adamı bir tanısak” demeyin.
Siz
de durumunuza uygun iş yapabilirsiniz.
Siz,
kendinizi tanıyın, siz de yaparsınız. Deneyin.
Oturduğunuz
apartman, bulunduğunuz han, ofisinizin olduğu ticaret merkezi, memur
arkadaşların, polis merkezi ve karargâhlar, kahvehaneler, çalıştığın fabrika
gibi yerler hizmet için yeter de artar bile.
Elli
yıl önce, çalıştığı fabrikada, işçilere sattığı dini kitaplardan kazandığı parayla,
çocuklarının hepsini okutan, Etiler’de satın aldığı evde emekliliğinin tadını
çıkaran işçi emeklisi tanıdığım var.
Hâlâ
yaşıyor, camileri, sohbetleri, konferansları takip ederek gününü
değerlendiriyor.