Gazetelerin
haberine göre Birleşik Arap Emirlikleri’nin Şarika kentinin yöneticisi Dr.
Sultan bin Muhammed El-Kasimi’nin oğlu Şeyh Halid bin Sultan El-Kasimi, dokuz
yaşında iken İngiltere’ye gönderilir, İngiltere’nin en kaliteli okullarında
okutulur oraya yerleşir ve 39 yaşına gelince çok ahlaksız bir partide
eğlenirken ölür.
Kral
çocuğu kral olacaktı. Onun için İngiliz kültürü alacaktı ama olmadı bir İngiliz
gibi öldü.
On
altıncı yüz yıl tarihçilerinden “Karamanname” veya “Karaman şehnamesi” isimli
eserin müellifi Şikari, iki mağlup sultanın konuşmasını akıcı bir dille şöyle
nakleder. Fatih’in oğlu Cem Sultan’ın yanında Frenk Ali beğ denilen bir
Kethüdası var.
Cem
Sultan: “Ey Karamanoğlu, benim kethüdam Rodos’tan gelmedir. Frenk oğludur. Bana
derki: Gel, beni Rodos’a gönder. Rodos beği ile müşavere edeyim. Bizi Rumeli’ye
geçirsin Frenk’ten yardım alalım. Biz Rumeli’den, sen bu taraftan yürüyelim
aradan Bâyezid’i kaldıralım.”
Karamanoğlu
cevap verir:
“Biz,
kâfir ile imtizac edemeyiz (kaynaşamayız). Gel sen sözümü tut, seni Mısır’a
sultan yapayım. Halep beği ile müşaverem vardır.”
Cem
cevap verir: “Kâfir taifesinin ahdi ( sözü) dürüsttür, Arap taifesinin
değildir.”
Karamanoğlu: “Ey Cem, gel, bir alay dinsiz
kâfirin arasına varma. Bolkar dağında ölünceye kadar kal. Süleyman’ın cinleri
bile Bolkar dağına çıkamazlar. Gel vazgeç” dedi.
Cem
sultan, Rodos beğinin gönderdiği gemiye bindi Rodos’a geldiler, merasimle
karşıladılar, sonra melunlar sözlerinden döndüler ve Cem’i hapsettiler,
başlarına çok felaketler geldi…(Bak Şikâri, Karamanname, baskı 2005, Karaman
Valiliği ve Karaman Belediye Başkanlığı Yayını, varak 166b-167b, çeviriyazı
sayfa 243)
Cem
Sultan’ın çocuklarının hiçbiri Müslüman değiller. “Gâvurdan dost, domuzdan post
olur” diyenler de bu görüşlerinden dönmeye başladılar.
Eh,
Cem Sultan gibi postu deldirmeden zararın neresinden dönülürse kârdır.
İngiltere’ye
veya Amerika’ya gitmeye gerek yok, İstanbul’da açılan yabancı okullarından
birine Ahmet Cevdet Paşa’nın torunu kaydettirilir, kız, okulda rahibe yapılır,
Avrupa’ya kaçırılır ve şu anda dünya üzerinde kabrinin nerede olduğunu Türkiye
Cumhuriyeti’nden hiçbir kimse bilemez.
Korkudan,
“Trump’ın dediğini tutalım, verdiğini yutalım” diyenler de aynı eğitimden
burada geçmişlerdir.
Tevfik
Fikret, oğlu Haluk’u, Batı eğitimi alsın diye Batı’ya göndermiş Amerika’da
kilise papazı olarak ölmüştür.
Mehmet
Akif Ersoy merhum göndermemiş, maddi olarak çok zor günler geçirmişler ama
imanlarını kaybetmemişler.
Haluk,
bir eli balda bir eli yağda kısa bir dünya hayatı yaşamış ama şu andan kıyamete
kadar cehennem çukurlarından bir çukurda yaşarken, kıyametten sonra da
cehennemde sonsuz azap çekecektir.
Hangisi
kârlı? Cumhuriyetten sonra yurt dışına çıkmaya zorlanan Osmanoğulları’ndan,
Paris’e, Amerika’ya yerleşenler İslami yaşantıdan çok taviz vermişler ama
Lübnan, Şam, Mısır gibi halkı Müslüman ülkelere yerleşenler, ibadet ve
kıyafetlerine sahip olmuşlar. “Ben hoca çocuğuyum, ben şıh torunuyum, bize
Müftüzadeler derler” gibi sözlerle kendimizi avutmayalım.
Donduran
soğuklarla yandıran sıcaklar, bizim kimliğimize bakmazlar.
Tıp
sahasında en üst derecede olan doktora da mikrop bulaşır.
Havada
mikrop varsa kimliğine bakmaz.
Bünyesi
sağlam olan, vücut direnci iyi olanlar havadan da mikroptan da kurtulabilirler.
Onun
için her bir can taşıyan insanın inkâr, isyan, ahlaksızlık, eşkıyalık,
teröristlik, sömürgenlik gibi mikroplara karşı İslam imanıyla dirençli hale
getirilmelidir.
Direnç
ne kadar sağlam olursa olsun devamlı soğuk veya sıcağa ve de mikroba karşı uzun
süre dayanamaz.
Onun
için dünyada bilinen bütün mikropların tamamından daha tehlikeli olan inkâr
mikrobundan kendimizi ev neslimizi korumak için önce imani direnç sağlanacak
sonra çevre ve mekân değişimi olacak.
Allah
Resulüne biat ederek birlikteliklerini ispat eden ashab-ı kiram hakkında Allah
celle eclalüh:
“Şüphesiz
sana biat edenler, ancak Allah’a biat etmiş olurlar. Allah’ın eli, onların
ellerinin üstündedir. Kim sözünden dönerse kendi aleyhine dönmüş olur. Kim de
Allah’a verdiği sözü tutarsa, yakında Allah ona büyük mükâfat verecektir.”
(Fetih süresi ayet 48/10)
Sevgili
Peygamberimiz bu ayeti tefsir için: “Allah’ın eli/kudreti, cemaat/topluluk
üzerindedir. Cemaatten ayrılanı şeytan kapar. Sürüden ayrılanı kurdun kaptığı gibi”
(Taberani, Mu’cem-i Kebir, Ziyad bin Alaka hadisi, Nesai, Süneni Kübra k.
Tahrimüddem, bab 6).
Eğitim
için Amerika, İngiltere, Avrupa gibi ülkelere gidenler ve uzun süre orada kalıp
yerleşenlerden bozulmayan insanımız kalmadı.
Beş
yıl sonra dönenler bile dinine sağlam sarıldığı halde eski arkadaşlarıyla bir
araya gelemez ve “Bunlarla iş yapılmaz” kanaati bulaşırmış.
Avrupa’da
yaşayan beş milyonluk Müslüman Türk vatandaşından bozulmayanlar, cami ve cemaat
halinde yaşayanlardır.