“Bulaşıcı hastalıklar” denince hemen herkesin
yaşı ve bilgisiyle orantılı olarak bazı hastalıkların adı geliverir.
Mesela grip, her sene mevsim değişimlerinde
şöyle bir uğrar geçer.
Çiçek hastalığını, yeni nesil bilmez ama bize
çiçek aşısını ilk okulda iken yapmışlardı ve kolumuzda damgası hala durur.
Kızamık, bizim neslin bildiği ama bu günlerde
pek benim duymadığım bir bulaşıcı hastalıktır.
Doktorlarımız karşılaşsalar da bizim görmediğimiz
ama tarihin en derin zamanlarından beri bilinen Cüzzam hastalığının
bulaşıcılığı da önlendi zannederim.
Çiçek, kızamık, kolera, tifo, veba, taun,
cüzzam, grip, nezle, kolera, verem, kabakulak, menenjit, şarbon, kuduz, sıtma..
gibi bulaşıcı hastalıkların önü alınabildiği bir anda Coronavirüsü çıkıp
geliverdi.
Bu günlerde bütün dünya basınında yayınlanan:
عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - عَنِ النَّبِىِّ
- صلى الله عليه وسلم - قَالَ « مَا أَنْزَلَ اللَّهُ دَاءً إِلاَّ أَنْزَلَ لَهُ شِفَاءً
“Allah, indirdiği her hastalığın ilacını da
indirmiştir” (Buhari, Sahih, K. Tıp, bab 1) hadisi şerifine uyarak tıp
sahasında uzman olanlarımız da her hastalığın ilacını da yine Rabbimizin
yarattığı bu tabiattan bulup çaresine bakıyorlar ama, insanlık tarihi kadar
eski ve her çağda harplere, ihanetlere sebep olan üç mikrop, virüs, parazit ne
dersek diyelim hala bulaşıcılığına devam ediyor.
Koronavirüsüne yakalananlar ancak kendisiyle
temas kurana bulaştırabilirken bu üç hastalığa yakalananlar binlerce,
milyonlarca insana zarar verebiliyorlar.
Allah’ın habibi bizim sevgilimiz, Muhammet
aleyhisselam, peygamberliğini tebliğ ettiğinde ve de Hazreti Hamza, Hazreti
Ömer gibi Mekke parlamentosunun üyeleri de Müslüman olunca bir heyet efendimize
gelerek bu üç bulaşıcı hastalığın üçünü de teklif ederler ve “İstersen devlet
başkanı yapalım, en zenginimiz sen ol ve en güzel kızlarla evlendirelim”
dediklerinde cevap olarak:
قَالَ فَقَالَ رَسُول اللّه صَلّى اللّه عَلَيْهِ وَسَلّمَ
يَا عَمّ ، وَاَللّهِ لَوْ وَضَعُوا الشّمْسَ فِي يَمِينِي ، وَالْقَمَرَ فِي يَسَارِي
عَلَى أَنْ أَتْرُكَ هَذَا الْأَمْرَ حَتّى يُظْهِرَهُ اللّهُ أَوْ أَهْلِكَ فِيهِ
مَا تَرَكْتُهُ
“Vallahi, eğer güneşi sağ elime, ay’ı sol elime
koysalar ben bu İslâm da’vetini Allah onu izhar (açıklayıp üstün getirinceye)
edinceye kadar veya ben bu yolda yok oluncaya kadar terk etmem” (Beyhaki,
Delail-un-Nübüvve 2/187, İbni Hişam, Sire 1/266) diyerek cevap vermiştir.
Coronadan kaybettiğimiz insan sayısından çok çok
fazladır, saltanat, servet ve şehvet yolunda kaybettiğimiz eski mücahit sayısı.
Helal yollardan kazanmak için çalışacağımızı,
ama Allah’ın takdir ettiği makam, servet ve şehvetten ne bir fazla veya eksik
olmayacağını, “Kadere İman Ettim” derken ikrar ediyoruz ama hayatımızda bunu
virüse yakalandığımızdan kerameti kendimize vererek kendimizi
hastalandırıyoruz.
İmam-Hatip okulu Arapça kitaplarında Hazreti Ali
ile ilgili bir kıssa vardı:
Hazreti Ali hamama girecek, atını bırakacak bir
adama bakar ve orada boş duran adama atı teslim eder.
Boş gezen adam da atın yularını çalar ve kaçar.
Hazreti ali hamamdan çıkarken iki dirhem para
çıkarır ve atı tutan adama vermek için eline hazırlar.
Dışarıya çıkınca atın durduğunu ama yuların ve o
adamın olmadığını görür.
Eve gelince Kamberi pazara gönderir ve yular
alması için iki dirhem verir.
Pazarda yular satan adamı görünce pazarlık
yaparak iki dirheme satın alır eve getirir.
Hazreti Ali, yuları görünce kendi atının yuları
olduğun anlar ve “İnsan hırsından kendi helal parasını haram eder” der.
Makam, servet ve şehvet hastalığına tutulanlar,
helal yoldan gelecek olanı haram yoldan almayı tercih edenlerdirler.
Batılıların ifadesiyle bir devri kapatıp, bir
devri açan Fatih Sultan Mehmet’tir.
Bize göre bir devri kapatıp kıyamete kadar devam
edecek bir devri açan sevgili peygamberimizdir ve Fatih, o devrin devamında en
büyük rolü oynayanlardandır.
Fatih Sultan Muhammed, Kur’an-i Kerimi indiren
sevgili peygamberimizi gönderen Allah celle aclalühe olan kulluğundan öyle bir
tat almış ki, “Ben öyle bir Şaha kul oldum ki, O Allah celle celalüh, beni
bütün cihanın padişahı yaptı anlamında:
“Bir şaha kulum kim, kulu sultanı cihandır.”
Diyor.
Yine o Fatih:
“Verseler mülk-i cihânın tâc u tahtı devletin
Avni kuyun terkin etmez başına sultan olup”
diyor.
Yani, Dünya mülkünün başkanlık koltuğunu ve tacını
bana verseler, ben Avni mahlaslı Fatih, yine de Rabbin kulluğundan ayrılıp,
dünyanın başına sultan olmam” demiş ve Allah’a kulluk makamını, cihan padişahı
olmanın üstünde görmüş.
Makamı da, serveti de, şöhreti de, şehveti de
helal yoldan, yani bütün isteklerimizi yaratanın koyduğu kurallara uyarak elde
etmeye çalışalım, Allah’a başkaldıranların kurallarına bir derecelik uyum
sağlanırsa uzun yolda binlerce kilometre İslam’dan uzaklaşma olur, eski yol
arkadaşlarını uzaktan bakınca düşman olarak görür. Aman dikkat.