Nasıl
insanlar, soğukkanlı ve sıcakkanlı diye ikiye ayrılırlarsa ağaçlar da soğuk
tabiatlı ve sıcak tabiatlı diye ikiye ayrılırlar.
Orman
ve ziraat fakültelerinde bu konuda mutlaka bilgi verilirdir ama bizim de gördüğümüz
şeyler vardır.
Kasım
ayının bu son günlerinde Bolu Dağı’nın tepelerinde tertemiz havanın içinde,
otelde sabah namazı için uyandıktan sonra şöyle dağları dinlemek için
çıktığınızda soğuk ağaçlarla sıcak ağaçları yan yana görüp ayırt edebilirsiniz.
Tabiatı
soğuk olan ağaçlar üzerinde, gece çöken sisten dolayı ağacın yaprakları ve
dalları üzerine kırağı düşmüş ağaçlar saçına ak düşmüş nurdan dedelerimiz gibi
bembeyaz.
Bitişiğinde
ona komşuluk yapan ağacın ise yaprakları yeşil veya sararmış durumda.
Kar
yağdığında bunları daha net ayırmak mümkün.
Dallara
beş santim, on santim..kar yağdığında sıcak tabiatlı ağaçlarda erime çabuk
olduğundan dallarda kar görülmez iken soğuk tabiatlı ağaçlarda ise hâlâ kar
durmaya devam ettiğini görürüz.
Norveç’e
konferans için gittiğimde o Avrupa’nın en soğuk ülkesinde müteahhitlik yapan
bir vatandaşımız, “Kalorifersiz, sobasız, tabii ısıtmalı evler yapıyoruz”
demişti.
İnsanın
sıcakkanlısı, ağacın sıcak tabiatlısı olur da taşların olmaz mı?
Kar
yağmasını beklemeyin. Ağustos ayında dağlarda gezerken bir kayanın üzerine
oturup etrafı seyrederken taşların da soğuk ve sıcak olanlarını
hissedeceksiniz.
Yazın,
deniz kenarında suya hasret yaşayan çakıllardan renklilerini toplarken elinize
aldıklarınızdan bazıları elinizi yakarken bazıları sıcaklığı bile hissettirmez
size.
Müteahhit
diyor ki, “Çimentonun ana malzemelerini sıcak tabiatlı taşlardan hazırlamışlar.
Kapı,
pencere, döşeme ve duvarlar, yani ahşap kısımlarını da ağaçların sıcak
tabiatlılarından seçmişler. Duvarların içinden hava geçirmişler” gibi benim
anlamayacağım birçok şey anlattı.
Geçen
sene Kayseri imamlarına konuşmaya gittiğimde Gesi Bağları semtinde eskiden
kalma evler ziyarete açılmış ve o evlerin de yazın serin, kışın sıcak olduğunu
ve bunu hava akımıyla yaptıklarını göstererek anlatmışlardı.
Biz,
insanız. Ağaçlardan ve kayalardan farklıyız.
İstersek
sıcakkanlılığımızı dört mevsim devam ettirebiliriz.
Kızdığımızda,
sevdiğimizde, küstüğümüzde, barıştığımızda dört halimizde de sıcak davranmayı
bildiğimiz gibi kanı beynine sıçrayan, kafasında cehennem ateşleri kaynayan,
insanlara karşı serin havalar estirmesini bildiğimiz gibi, hayata küsen,
herkese somurtan, buzhaneden çıkmış balık gözü gibi insanlara bakan don ve bön
insanlara karşı da ılık ılık havalar estirerek soğukluğunu alabiliriz.
Evlerimizdeki
klimalar, hem sıcak hem ılık hem de soğuk hava verebilir.
İnsan
nefesindeki klima insanlık tarihi kadar eskidir.
Eliniz
yandığında ilk yardım nefesinizle soğuk üflersiniz.
Kışın
eliniz donmak üzere iken yine sıcak nefesinizle ısıtırsınız.
Şimdi
deneyin, elinizi beş santim ağzınıza yaklaştırınız ve ağzınızı iyice açıp
ciğerden üfleyiniz, sıcak hava gelecektir.
Eliniz
yine ağzınıza beş santimlik mesafede dursun ve bu defa dudaklarınızı büzerek
üfleyiniz ve bu sefer soğuk hava gelecektir.
Bütün
bunları görüp de insanların bunları yaratana doğru yürüdüğünü gören bazı en…
en… en… yaratıklar, hemen harekete geçip, “Bütün bunları yapan doğadır” deyip
dünyanın en azılı teröristlerinden, en uçlarda adı geçen eşkıyalardan daha
tehlikeli oldukları aklıma gelir.
Terörist
bir bombayla elli kişiyi ancak öldürür. Bu terörist devlet başkanı olursa, iki
atom bombasıyla beş yüz bin adam öldürür.
Bir
zamanlar Interpol’ün kırmızı bültenle aradığı Ariel Şaron, İsrail işgal
devletine Başbakan olunca eskiden yaptığı cinayetleri bu sefer Birleşmiş
Milletler şemsiyesi altında milyonlarca Müslüman’ı öldürerek sonunda âleme
ibret olsun diye on yıl can çekişerek geberip gitti.
Ama
Allah’a giden yolu kesenler, etkili oldukları insanların milyarlarcasını,
sonsuz senelerde cehennemde yanması için postalayanlardırlar.