Avustralya’nın yerlisi olan Aborjinlerin çoğunu, İngiliz sömürgenleri işgalden sonra yok ettiler, saklanmasını bilenleri de yok etmeye hâlâ devam ediyorlar.
26 Aralık 2012 tarihinde Melbourne havaalanına indim ve Avustralya’da 12 gün kaldım.
Birçok büyük şehirlerine de gidip kalma fırsatı buldum.
Çöp bidonlarını karıştıran Aborjinlerden yaşlı birinin fotoğrafını çekmek istediğimde boynu bükük, mahzun bakışını görünce, fotoğraf çekmekten utandım ve çekmedim.
Müslümanların fethettiği hiçbir ülkede katliam olmadığı gibi, İspanya Hıristiyanlarına ve tüm Avrupa’ya Endülüs’te medeniyet dersi verilmiştir.
Buhara, Semerkand, Taşkent… gibi şehirlerin fethinden sonra dünyaya ışık saçan alimler ve eserlerini bırakmışlar.
İslam dininde öncelik insana verilirken, İslam dışı olanlarda kendinden olmayanları insan saymama vardır.
Mesela, bir tek koala için yapılan harcama, beş yüz bin Aborjini yok etmek için harcadıkları kurşun masrafından fazlaymış.
Bu günlerde 20 milyon deveden on binini sularına ortak etmemek için havadan atılan silahlarla yok etme kararı aldıklarını haberlerden dinliyoruz.
İslam’a göre su, hava gibi, dünyada olanların ortak malıdır.
Öldürme kararı yerine, yaşatma kararı alsalar ve çarelere başvursalar mutlaka bir çıkar yolu bulunur.
Her tarafı sularla çevrili büyük bir ada.
Okyanus’un suyu da Akdeniz kadar tuzlu değil.
Tuzdan arındırılması daha kolay.
Ama gavurluk, işte böyle bir zehir ki, önce kâfirin kendini zehirler.
Sonra kendi çıkarına gördüğü şeye ortak olan ne olursa, onu yok etmeye odaklanır.
Medine ile Tebuk arasında yaşayan Kur’an’da “Ashab-ı Hıcr” denilen Semud kavmine peygamber olarak gönderilen Salih aleyhisselamın mu’cize devesi, şehrin suyunu deveyle şehir halkı nöbetleşe içerken hepsine yettiği halde, devenin varlığından rahatsız olanlar, deveyi öldürerek kendi helaklerini hazırladıklarını ve helak olduklarını Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’inde haber verir.
(A’raf süresi ayet 7/73, İsra süresi ayet 17/59, Kamer süresi ayet 54/27, Şems süresi ayet 91/13, Şuara süresi ayet 26/155, A’raf süresi ayet 7/77, Hud süresi ayet 11/64)
Hemen her ailede hacca giden biri vardır ama hacca gidenlerin ihramlı iken karınca bile olsa hiçbir canlıyı bilerek öldürmeme ve hiçbir yaprağı bile koparmama eğitiminden geçtiklerinin farkında bile olmazlar.
Hacda bir karıncayı farkında olarak öldüren veya bir yaprağı bilerek koparanlar, az da olsa para cezasını fakirlere verirler.
Avustralya, Amerika, İngiltere, Avrupa, Afrika ve Asya’daki gayrimüslimlere, hacdaki bu eğitimi anlatmamız mümkin değil. Anlayamazlar.
Haccın İslam’ın beş şartından biri olduğunu öğrenerek büyüyen insanlarımızın kurduğu yardım dernekleri, Avustralya’ya müracaat ederek bu kurşunlanarak ölecek olan develerin, meydanda kalıp çürüyüp mikrop üretmesine, pis kokunun yayılmasına ve hastalıkların çoğalmasına meydan vermemek ve o develerin etlerini yardıma muhtaç insanlara ulaştırmak için teklifte bulunuyorlar.
Bu tekliflerine ilave olarak dünyanın en büyük adasının ihtiyaç fazlası develerini yine devletin göstereceği yerde toplamak,
Bakım ve üretimini orada yapmak,
Hem yok olmalarını engellemek,
Hem üretimini sağlamak,
Hem de sömürgen kapitalist kâfirlerin ülkelerini soyduktan sonra talan edip gittiği fakirleri doyurmak için develeri canlı olarak teslim etmesini teklif etseler.
Dünyanın her tarafında fakir insanlara yardım eden bu kuruluşlarımız, devlere de bir yardım eli uzatırlar.
Yarından itibaren, Avustralya seyahatimle ilgili hatıralarımı, tekrar yayınlamaya başlayacağım.