Karaman Ticaret ve Sanayi
Odası’ndan (KTSO) yapılan açıklamada, “Hava kirliliği; atmosferde toz, duman,
gaz, su buharı şeklindeki kirleticilerin, insan ve diğer canlılara zarar
verecek düzeye erişmesidir. Trafik, sanayi ve ısınma sistemleri hava
kirliliğinin başlıca kaynaklarıdır.
Hızlı kentleşme, şehrin yanlış
bölgelere kurulması, kalitesiz yakıtlar ve uygun olmayan yakma sistemleri gibi
sebepler de hava kirliliğinin artmasına yol açmaktadır. Yapılan klinik
çalışmalarda söz konusu kirleticilerin solunum yolu hastalıklarını artırdığı
tespit edilmiştir. Hava kirliliğinin sağlık etkisi öksürük ve bronşitten, kalp
hastalığı ve akciğer kanserine kadar değişmektedir. Kirliliğin olumsuz etkileri
sağlıklı kişilerde bile gözlenmekle birlikte, bazı hassas gruplar daha kolay
etkilenmekte ve daha ciddi sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bu gruplardan biri
yaşlılardır.
Fizyolojik kapasitesi ve
fizyolojik savunma mekanizması fonksiyonlarındaki azalma, kronik
hastalıklardaki artma sebebiyle yaşlılar normal yaş gurubundaki halka nazaran
hava kirliliğinden daha kolay etkilenmektedir. Küçük çocuklar, savunma
mekanizması gelişiminin tamamlanmaması, vücut kitle birimi başına daha yüksek
ventilasyon (soluk alıp verme) hızları ve dış ortamla daha sık temas sebebiyle
daha fazla riske sahip diğer bir hassas gruptur. Yaş durumunun yanında hava yolunda
daralmaya yol açan hastalıklar da kirleticilere hassasiyeti artırmaktadır.
Yapılan çalışmalar, kirlilik arttıkça astım ve kronik obstrüktif akciğer
hastalıkları (KOAH) gibi hastalıklarda artış olduğunu göstermiştir.
Kalabalık yaşam, yetersiz
sanitasyon (çevre hijyeni), beslenme yetersizliği gibi düşük yaşam standartları
da hassasiyeti etkileyen faktörlerdendir. Bu şartlarda yaşayanlar enfeksiyon
hastalık sorunları ile karşı karşıyadırlar. Dolayısıyla, hava kirliliğinin
sonuçlarından daha fazla etkilenilmektedir.
Hava Kirliliği ve Risk Grupları
Bebekler ve gelişme çağındaki
çocuklar
Gebe ve emzikli kadınlar
Yaşlılar
Kronik solunum ve dolaşım sistemi
hastalığı olanlar
Sigara kullananlar
Düşük sosyoekonomik grup içinde
yer alanlar
Genel olarak havadaki kirleticilerin
sağlığa etkileri şöyle toparlanabilir;
• Solunum fonksiyonlarında
bozulma
• Solunum sistemi hastalıklarında
artış
• Kronik solunum sistemi
hastalığı olan kişilerin hastalıklarının alevlenmesinde artış
• Kronik kalp hastalığı olan
kişilerin hastalıklarının alevlenmesinde artış
• Kanser görülme sıklığında artış
• Erken ölümlerde artış Her bir
hava kirleticinin etki süresi, konsantrasyonu ve diğer karakteristiklerine
bağlı olarak insan vücudunda yapmış olduğu etkiler aşağıda sıralanmaktadır.
Karbonmonoksit ( CO ) Karbon
monoksitin oksijen taşıma kapasitesini azaltması sonucunda kandaki oksijen
yetersizliği nedeniyle kan damarlarının çeperleri, beyin ve kalp gibi hassas
organ ve dokularda fonksiyon bozuklukları meydana gelmektedir. 10 Kükürt Oksitler
( SOX ) Hava kirletici emisyonların en yaygın olanı (SO2) kükürtdioksitdir. Her
yıl tonlarca SO2 çeşitli kaynaklardan atmosfere verilmektedir. Solunan yüksek
konsantrasyondaki kükürt dioksitin %95'i üst solunum yollarından absorbe
olmaktadır. Bunun sonucu olarak, bronşit, amfizem ve diğer akciğer hastalık
semptomları meydana gelmektedir.
Azot Oksitler (NOX) Azot
oksitlerin en önemli kaynağı taşıt egzozu ve sabit yakma tesisleridir. Bu
gazlar atmosferde doğal gaz çevrimine girerek, nitrik asit (HNO3) oluşumuyla
sonuçlanan zincirleme reaksiyonları tamamlarlar. Azot oksitlerin atmosferdeki
konsantrasyonuna bağlı olarak, uzun süre maruz kalındığında, akciğerlerde
geri-dönüşlü ve geri dönüşsüz birçok etkisi olduğu saptanmıştır. Akciğer
dokusunda yapısal değişikliklere yol açabilmekte ve amfizem benzeri bir tabloya
neden olabilmektedir. Düşük seviyeli konsantrasyonlara uzun süre maruz
kalınması hücresel düzeyde değişikliklere yol açmaktadır. Ayrıca bakteriyel ve
viralenfeksiyonlara karşı direnci düşürmektedir.
Yapılan çalışmalar uzun süre
azotdioksite maruz kalan çocukların solunum sistemi semptomlarında artış ve
akciğer fonksiyonlarında azalış olduğunu göstermiştir. Ancak erişkinlerde
benzer bir ilişki net olarak gösterilememiştir. Uçucu Organik Bileşikler Uçucu
organik bileşiklere (UOB) maruziyet akut ve kronik sağlık etkileri oluşturur.
Düşük dozlardaki UOB’ler, astıma ve diğer bazı solunum yolu hastalıklarına
sebep olur. UOB’ler yüksek konsantrasyonlarda, merkezi sinir sistemi üzerinde
narkotik etki yaparlar. Bazı UOB’lerekstrem konsantrasyonlara ulaştıklarında
sinir sistemine ait fonksiyonlarda bozulmalara neden olurlar. Toksik özellik
gösteren bu bileşikler solunum yolu hastalıklarına sebep oldukları gibi, yüksek
konsantrasyonlarda sinir sisteminde tahribata yol açmaktadır.
Amerika Çevre Koruma Ajansı (EPA)
tarafından yapılan sınıflandırmada “benzen” kanserojen madde olarak
değerlendirilirken; karbon tetraklorür, kloroform, vinil klorür, etilen
dibromür kansere sebep olma riski taşıyan maddeler olarak sınıflandırılmıştır.
Partikül Maddeler ( PM) Partikül
maddelerin fiziksel yapısı ve kimyasal kompozisyonu sağlık açısından oldukça
önemlidir. Kanser yapıcı organik kimyasallar (PAH, dioksin, furan gibi) içeren
partikül maddeler sağlık açısından çok tehlikelidir. Birçok farklı bileşenden
oluşmuş olan partikül maddeler akciğerdeki nemle birleşerek aside
dönüşmektedir. PM10, akciğere kadar ulaşıp, kanın içindeki karbon dioksitin
oksijene dönüşmesini yavaşlatmakta, bu da nefes darlığına sebep olmaktadır. Bu
durumda oksijen kaybının giderilebilmesi için kalbin daha fazla çalışması
gerektiği için kalp üzerinde ciddi bir baskı oluşturmaktadır. Partikül
maddelerin sağlık üzerine etkileri akuttan daha çok kroniktir.
Bu planın neden yazıldığına dair
genel bilgi ve gerekliliği
Hava kalitesinin
iyileştirilebilmesi için ülkemizde de tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi
çeşitli yasal düzenlemeler yürürlüktedir. Bunların bir kısmı sanayi, ısınma,
trafik gibi kirletici kaynakların kontrolüne yönelik, bir kısmı da soluduğumuz
havanın kalitesine ilişkindir. Kirliliğin kontrolüne ilişkin düzenlemelerle
hedeflenen, hava kirliliğinin insan sağlığı ve çevre üzerindeki zararlı
etkilerini önlemek veya azaltmak için belirlenmiş hava kalitesi hedeflerini
sağlamaktır. Ülkemizde hava kalitesi yönetimine ilişkin usul ve esaslar Avrupa
Birliği (AB) çevre mevzuatıyla tam uyumlu olan “Hava Kalitesi Değerlendirme ve
Yönetimi 11 Yönetmeliği” ile belirlenmiştir. Bu Yönetmelik ile temel olarak 13
kirleticiye (SO2, PM10, NOx,..) dair, insan sağlığı ve çevrenin korunabilmesi
için sağlanması gerekli olan limit değerler belirlenmiştir. Nihai olarak AB
ülkelerindeki hava kalitesi değerlerine ulaşılması hedeflenen bu Yönetmelikte;
2014 yılına kadar mevcut hava kalitesi sınır değerlerinin kademeli olarak
azaltılması; 2014 yılından itibaren de tedbir alma yükümlülükleriyle beraber
yine kademeli olarak ana hedefin yakalanması öngörülmektedir. HKDY
Yönetmeliğinin öngördüğü sınır değerler, mülga Hava Kalitesinin Korunması
Yönetmeliğinde belirtilen sınır değerlerle karşılaştırıldığında aradaki farkın
çok yüksek olduğu kolayca anlaşılabilir. Bir diğer deyişle, insan sağlığı ve
çevrenin korunabilmesini teminen ülkemizde hava kalitesi sınır değerleri her
yıl azalmakta; dolayısıyla mevcut hava kalitesinin iyileştirilmesi için
atılması gerekli adımların önemi her geçen yıl daha da artmaktadır.
Mevzuatımıza göre bir alanda, öncelikle hava kalitesinin mevcut durumu tespit
edilmeli, iyileştirme gerekiyor ise kirliliğin boyutuna göre yerel ölçekte
temiz hava ve eylem planlarının geliştirilmeli ve uygulanmalıdır” denildi.